Nemli hava pis bir şey kokuyordu.
Zeha, elini burnuna kaparken etrafına bakındı.
Tünel kapkaranlıktı, ışıktan yoksundu tamamen. Buna rağmen, Dogeon bu yerin kabaca taslağını çıkarabilmişti.
Kapı açıldıktan hemen sonra Dogeon daha iyi görebilmişti.
Elbette her zaman iyi bir görüşü olmuştu ancak böyle bir boyutta değil.
"Karanlıkta daha iyi görebiliyorum gibi hissediyorum. Ama bu çok fazla havuç yediğimden değildir."
Zeha, Dogeon'un arkadan şaka yaptığını duyunca gülümsedi.
Zeha, ekibinde Dogeon olduğu için rahatlamıştı. Başta Dogeon'un görünüşünden ürkmüştü ama sonrasında, olaylar her can sıkıcı ve ciddi bir hale geldiğinde ortamı neşelendirmesinden arkadaşının, yaşına göre oldukça olgun biri olduğunu öğrenmişti.
"O ne?"
Hwan, üç tane kalın ağaç köküne benzeyen şeyi gösterek sordu.
Metal tarzı bir şeyden yapılmış gibi duruyordu.
Siyah ve kırmızı renkteydi ve şeye benziyordu...
"Kan damarına benziyor."
Jooan mırıldandı.
Tıpkı Jooan'ın tanımladığı gibiydi.
Kökler birbirlerinin üstüne geldiğinden sanki bir tanelermiş gibi görünüyordu. Görünürde sonu olmayan bir uzaklık ve genişliğe yayılmışlardı.
Sinsi'nin kan damarları mı?
Zeha, omurgasından aşağı bir ürperti indiğinde elinde olmadan titredi.
Dogeon o şeye uzanacak kadar cesurdu.
"Kablo gibi mi?"
Ani bir tutuş!
Ve daha elini uzatamadan Haru, Dogeon'u bileğinden kavrayıp başını iki yana salladı.
"Ne olduğunu bilmediğimizden, dokunmasan daha iyi olur."
"Haklısın ama... Yani, mikroplarla dolu olacak değil ya, değil mi? Bence kablo gibi bir şey."
"Kablo olmak için çok kalın duruyor gerçi. Sadece bak işte. Kollarımızdan bile daha kalın."
"Haru'nunkilerden kalın olabilir ama benimki ondan daha kalın."
Dedi Dogeon kaslarını gösterirken. Haru dilini şaklattı.
"Tam bir çocuksun, Dogeon. Tam olarak busun. Bir adamın içindeki çocuk."
Haru ve Dogeon birbirlerinin fizikleri hakkında tartışırken, Zeha bir şey duydu.
Güm... Bam...
Sürekli çalan bu ritmik vurma sesi oldukça tanıdıktı.
Tam o an Dogeon yerinde durdu ve sağ elini kaldırdı.
Arkasına baktı, diğerlerine birinin onları takip ettiği sinyalini verdi.
Zeha ve diğerleri yavaşça ellerini silahlarının üzerine koydular.
Çok geçmeden hiçbir şey olmamış gibi yürümeye devam ettiler ve sabırla, o kişinin saldıracak kadar yaklaşmasını beklediler.
Onlar ve takipçinin arasındaki mesafe kısaldığında Zeha hemen kendini, o kişiye doğru tereddüt etmeden attı.
Hwan, o kişinin tam kalbini hedef almışken Zeha'nın kılıcı da kafasını hedef almıştı.
Kılıcı tam adamın kafasını yaracakken Zeha, onu daha önce gördüğünü fark etti.