Hosu sinirlenmişti. Rahatsız edici sesiyle herkesten özür dileyen Zeha'yı affetmek isteme nedenini anlayamadığı için sinirlenmişti.
Evet, neden o sorumlu olsun ki? Hepsi Hupo yüzünden. O da bir kurban. Hupo onun ebeveynlerini öldürdü.
Biraz uğraştan sonra Hosu, duygularına hakim olabildi. Sadece başına gelen her şey için suçlayacak birine ihtiyacı vardı. Aksi halde, kendini kaybedeceğinden korkmuştu.
"İki ay," diye mırıldandı Hosu yıkılmış sesiyle. İki ay önce bir kaplan tarafından kaçırılmıştı. Kaplanın neye benzediğini hatırlamıyordu. "O aylarda ne kadar zor zamanlar geçirdim, haberiniz var mı?"
Kaplanlar, insanları insaflı bir şekilde öldürmüyordu. Bunun yerine, sanki onlar canlı varlıklar değil de bez bebekmiş gibi, nasıl hoşlarına giderse onlara öyle işkence ediyorlardı. Acı o kadar dayanılmaz bir derecedeydi ki, çabucak ölenlere bile imreniyordu.
"Ama gördüğünüz gibi, bedenim vazgeçmedi. Sadece ölemedim."
Hosu, kendini hiç diğerlerinden daha güçlü ya da dayanıklı olarak düşünmemişti. Ama birkaç gün içinde, birazcık işkenceden sonra ölen mahkumları görünce yanıldığını anlamıştı. Öte yandan Hosu hayatta kalmıştı. Berbat bir biçimde dövülmesine rağmen Hosu, bir nedenden dolayı hala hayattaydı.
"Bir süre sonra beni aç bırakmaya başladılar."
Hosu, Zahu adındaki bir kaplanla aynı hücreye kapatılmıştı. Zahu, onunla aynı tür olan ve insanları ona yem etmek isteyen kaplanların aksine, insanları yemeyi reddediyordu.
"Zahu'ya bir seçenek sundular. Ya beni yiyecekti ya da açlıktan ölecekti. Ama ilginç bir şey oldu. Ne olabileceği hakkında bir fikriniz var mı?"
Kaplanlar Hosu'ya da bir seçenek sunmuştu.
"Bana da bir seçenek sunulmuştu. Ya onu yiyecektim ya da ölecektim. Seçimi yapacak olan bendim. Açlıktan onu yemeye çalıştığım anda, Zahu'nun parlayarak beni yalayıp yutacağını düşünmüş olmalılar."
Onlar yemek vermeyi keser kesmez Hosu korkunç bir şekilde açlık çekmişti. Yaşadığı en hüzünlü ve acıklı durumun içindeydi. Geçen günlerin üstesinden gelmeye uğraştıkça işkence, içindeki her bir kan damlasını boşaltıyordu. Ve parçalanmış bedenini besleyecek yemekten de mahrum bırakılıyordu.
Ama yine de Hosu vazgeçmemişti. Sadece onların seviyesine inip Zahu'yu yemeyi kendine kabul ettirememişti. Bu fikre ne kadar çekilmiş olursa olsun, dürtüsüne karşı savaştı.
"Kaplanın adı Zahu'ydu. O budala canavar açlıktan ölmeyi seçti."
Zahu son nefesini vermeden önce, Hosu'ya bir şey söylemişti.
"Sen, insan. Beni ye ve yaşa. Yaşamanın bir yolunu bul ve bu yerden çık."
Hosu kafasını sallamıştı. İçgüdüleri ona yapması için yalvarsa da Hosu, Zahu'yla karnını doyurmamaya karar vermişti. Zahu'nun etinin tadını alır almaz diğer kaplar gibi bir canavara dönüşmekten korkuyordu. Zahu, Hosu'nun dürtülerine rağmen onu yemeye isteksiz olacağını biliyordu. Bu yüzden kendi etinden iri bir parça koparmış ve onu Hosu'nun ağzına sokuşturmuştu.
"Ye. Burada ölemezsin. Yaşa ve herkese bu berbat yerden bahset. Burada normal olan hiçbir şey yok."
Et ağzına girdiği anda Hosu, Zahu'nun kanının tazeliğinin tadını almıştı. Açlık çektiği o uzun sürenin sonu gelmiş gibi hissettirmişti. Ve böylece, arzularına yenik düştü ve kaplanı bir çırpıda yiyip bitirdi.