Haru, Sinsi'nin haritasını açtı.
Sinsi, yeni şehir bölgelerini barındıran kuzey ve eski şehir bölgelerinin bulunduğu güney olarak bölünmüştü ve bu iki bölgeyi ayıran büyük bir nehir vardı. Yisal Kulesi yeni şehir bölgelerinin merkezinde dimdik dururken Inwang Dağı biraz daha kuzeyde kalıyordu.
Eski şehir, 18. Bölge'den 20. Bölge'ye kadar olanlar nehrin kenarında olmak üzere 20 tane bölgeye sahipti. Yeni şehre en yakın bölgelerdi. Dolayısıyla en güvenli olanlar da.
Haru 19. Bölge'yi gösterdi.
"Kaplan ini tam burada."
"19. Bölge'de mi? Olamaz. Burası, eski şehirdeki en güvenilir yer. Burası olamaz. Kaplanların buraya yapacağı bir saldırı yeni bölgeler için de tehdit oluşturacağı için burada güvenlik sıkıdır."
Dogeon bunları söylerken Haru başını yana doğru çevirdi.
Kül rengi saçlarını savuruyordu rüzgar.
"Sence de bu, garip değil mi? Inwang Dağı, yeni şehir bölgesinin tam kuzeyinde yükseliyor. Ama yeni bölgede, eski bölgeden daha çok kaplan ortaya çıkıyor. Bunun nedeni nedir sizce?"
"Askeri birlikler..."
Dogeon bundan sonra bir şey demedi. Askeri birliklerin kaplanlara çok da zarar vermediklerini biliyordu.
Kaplanların hızı ve güçleriyle başa çıkabilecek gizemli güçlere göğüs geren kaplan avcılarının kendileriydi.
Elbette tanklar ve bombalar canavarlar için yeterince ölümcüldü ama hiç kimse, sırf bir kaplan yakalayayım diye şehrin ortasında bir bomba patlatacak kadar akılsız değildi.
Bu da askeri güçlerin oldukça yetersiz olması demekti. Yine de kaplanlar dağların çevresindeki yeni şehir bölgesinden ziyade eski bölgede toplanmışlardı.
"Bunu ben de fark ettim. Sanki kaplanlar, sadece eski bölgelere saldırmak için yeni bölgeden birileriyle anlaşma yapmış gibiler. Kaplanlar 1. Bölge'den başlayıp saldırmaya devam ediyorlar. Tabii ki yeni bölgenin tamamen güvenli olduğunu falan söylemiyorum ama eski şehrin bölgesiyle kıyaslayınca oradan daha güvenli."
Jooan olağan tatlı sesiyle konuştu.
Zeha kaşlarını çattı.
"Ama... Kim kaplanlarla böyle bir anlaşma yapar ki? Kaplanlar insanları yiyor."
"Tüm kaplanlar yapmıyor bunu Zeha."
Diyerek savunmaya geçti Jooan, bir kez daha gözleri yaşlarla dolmuştu.
Zeha, uzun süredir sormak istediği şeyi sormak için yanıp tutuşuyordu.
Jooan, neden her an ağlayacakmış gibi görünüyorsun?
Ama bu soruyu soracak cesareti kendinde toplayamıyordu.
Nasıl Zeha'nın anlatmakta zorlandığı şeyler varsa Jooan'ın da böyle hikâyeleri olsa gerekti.
"Kaplanlar insanlara benzer. Aşık olurlar ve nefret ederler. Bizler gibi başkalarını severek ya da onlara nefret duyarak yaşamlarını sürdürürler."
"Evet..."
Zeha bunu çok iyi biliyordu.
Nihayetinde babası bir kaplandı ve o da aşık olmuştu.
"Yani diyorsun ki, kaplanların hepsi gidip kafalarına estiği gibi insan öldürmez. Ve insanlara karşı komplo kurarak her gün daha da güçlenen kaplanlar olabilir, öyle mi?"