Heoseo, adamın Tabae olmadığını anında anlamıştı.
Yine de ona benziyordu.
Pungrae'nin oğluydu.
Hupo'nun onu öldürmüş olması gerekse de o hayatta kalmayı başarmıştı.
Zeha.
Heoseo adını hatırlar hatırlamaz Zeha havaya zıpladı.
O kadar hızlı hareket ediyordu ki üst düzey kaplanlar bile Zeha'nın hızına yetişemezdi.
Herkes kimin bu kadar hızlı olabileceğini biliyordu.
Zeha, ayıların gücüne ve kaplanların hızına sahipti.
O anda Zeha canavara doğru yöneldi.
Kılıcıyla canavarın başını hedef almıştı.
Küt!
Sonunda canavarın kafatası ikiye ayrılmıştı.
Ama Zeha durmadı.
Tüm gücüyle canavarı ikiye bölmeye devam etti.
Canavarın vücudundaki zehir her yere sıçrarken Zeha dışında herkes geri çekildi.
Zeha canavarın üstüne kapaklandı, tam da canavarın vücudundan çıkan sıvının içine.
Zeha'nın vücudunda sıvının temas ettiği her yer çürümeye başlamıştı.
Heoseo, Zeha'yı o zehirli sıvı birikintisinden çıkarmak için ileri atılmadan önce bir süre boş boş bakakaldı.
Zeha'yı oradan çıkarırken Heoseo da mecburen zehre temas etti.
Zeha'yı kontrol etmeden önce kendini iyileştirmek için gücünü kullandı.
Baştan aşağı zehre bulanmış birine göre Zeha gayet iyi görünüyordu.
Bilinci kapalı.
Heoseo başta Zeha'nın burada olduğunu fark etmemişti.
İşte canavarın varlığı bu kadar korkunç ve katlanılmazdı.
Şimdi etrafına bakmaya zaman bulunca kahverengi kaplanın yanında yatan birkaç kişi daha olduğunu fark etti.
Onlar Haru, Jooan ve iki insandan kalan kemik parçalarıydı.
Heoseo neler olduğunu idrak edemiyordu.
"O Zeha değil mi?"
Yere serilmiş Zeha'yı hafifçe tekmelerken sordu Ogyeop.
"Bırak onu," diye uyardı Heoseo.
"Şu kılıca da bakın." Jichu kaşlarını çattı. "O kırmanın kullandığı ile aynı."
Kılıca bakıp suratını asmaktan kendini alamadı.
"Evet, ve o kırma gibi hareket ediyordu..."
Tam Jichu Zeha'nın yakasına yapışacakken Heoseo müdahale etti.