Apo büyük ve öfkeli adımlarla koridorda yürürken içten içe kayınbabasına küfürler ediyordu. Ne zaman yemek yemeye başlasa adam sensörlü gibi kendisini çağırıyordu ve bu durum artık sinir bozucu olmaya başlamıştı.
Tam büyük kapıya vardığı sırada yanından kırmızı çiçekli, uzun elbisesi ile yanından geçen Ayşe'ye kısa bir bakış attı, uzun yıllardır annesi ile beraber bu evde çalışıyordu. Ve eli işte gözü oynaştaydı, kendisine bakışlarından bunu anlayabiliyordu.
Onu umursamadan kapıyı hafifçe tıklattı ve diğer odalara göre daha serin olan salona girdi. Eşinin amcaları, kuzenleri hepsi koltuklara yayılmış oturuyordu.
Birkaç adım atıp gözleriyle etrafı taradı ve Aksöğüt ailesine en yabancı duran eşinin kız kardeşinin eşini görünce ona doğru ilerledi. Koltukta yayılmış, kuzenlerin sohbetini dinliyordu.
Yanına varmadan önce gözleri buluştu, ikisinin de bakışları 'lan bizim burada ne işimiz var' diye bağırıyordu.
Gidip yanına oturdu, omuzları birbirine değerken İsmail sırıttı.
"Birader galiba yine yemeğin başından kalktın." neden sinirli olduğunu tahmin eden adama ters ters baktı.
"En sonunda şu salona bir bomba koyup tüm aileyi yok edeceğim, Filiz hariç." dediğinde İsmail'in omuzu titredi, gülüyordu.
"Benim hatunuda harcama." dediğinde kafasını salladı.
"Hadi onu da kurtarayım, sen de gel. Nuh'un gemisi gibi."
İkisi gülmeye devam ederken içeri giren kayınbabaları ile anında ciddileştiler.
Şimdi aşiret liderinin sorunlarını dinlemeleri gerekiyordu. Aşiret damadı olmak her şeyden zordu.