Elimi lavavoda yıkayıp havlu kağıt ile kuruttuktan sonra pis sayılabilecek tuvaletten çıktım. Buranın temizlenmesi bana ait değildi, patronun oğlu çoğunlukla temizliyordu ama o da aklına geldiğinde. Ona emir vermek istemediğim için ne zaman fark edip temizleyecek diye bekliyordum.
Sıkıntılı bir nefes alıp tek tük müşterinin kaldığı mekana girdim. Bugün çok kalabalık değildi, hatta hiç değildi. Arada bir patron kameradan bakıyordu, içi kan ağlıyordu belki de.
Dışarı sigara içmek için çıktığım sırada bahçeden giren telaşlı ve endişeli Zafer'i gördüğümde kaşlarım çatıldı. Gözleri beni seçtiğinde adımlarını bana yönlendirdi, bende ona doğru yürüdüm.
"Noldu?" diye sordum çatık kaşlarımla, hali normal değildi.
"Apo," dedi tam dibimde durup, ardından etrafına bakındı. "İyi misin?"
"İyiyim de hayırdır?" dedim yüzüme bakmayıp mekana ve caddeye bakan adama.
"Acilen benimle gelmen lazım." dedi biraz rahatlamış bir ifadeyle, bakışlarını bana çevirdi ve ikna olmamı istermiş gibi kafasını hafifçe aşağı yukarı salladı.
"Nereye? Oğlum çalışıyorum." garip halleri beni de germişti.
"Apo, şimdi burada durmaman gerekiyor. Çıkalım anlatacağım." dediğinde itiraz etmek için dudaklarımı araladım ama bunu anlamış gibi anında önünü kapattı. "Lütfen, anlatacağım."
Birkaç saniye suratına boş boş baktım ama ardından derin bir nefes alıp kafamı salladım ve arkamı dönüp aceleci adımlarla mekana girdim. Mutfağa doğru ilerlerken aklımda binlerce soru vardı.
Mutfağın kapısının önüne geldiğimde üzerindeki önlükle tabureye oturmuş amcaya erkenden çıkmam gerektiğini söyledim ve birkaç şey uydurdum. Amca fazla uzatmadan kafasını salladığında yeniden mekana girdim. Zafer kapının önünde etrafına bakınıyordu, kafamı iki yana sallayıp kasada duran cüzdanımı arka cebime sıkıştırıp onun yanına ilerledim.
"Hadi gidelim." dedim beni fark etmeyen gence. Anında kafasını salladı, ikimiz çıkışa yürürken elini bel boşluğumda hissediyordum. Arabaya doğru ilerlettiğinde beni bıraktı ve sürücü koltuğuna geçti.
Ona kısaca bakıp arabaya bindim, hemen ardımdan o da bindiğinde kapıyı çektim. Daha sakin ve kontrollü bir tavırla motoru çalıştırdığında sadece ona bakıyordum. Çalıştığım yerin bulunduğu caddeden çıktık.
"Anlatsana ne oldu?" sessizliğe dayanamayıp sorduğum soruyla gözlerini bir saniye bana döndü ama yine önüne döndü.
"İso'nun peşinde birkaç adam var, aşiretten bağımsız. Bir işler çeviriyor ve yolunda gitmeyen bir şeyler oldu. Adamlar bugün rest çekmiş, onun bildiklerinden dolayı ona zarar veremiyorlar. Bu yüzden yanındaki insanlarla tehdit etmişler, o yüzden geldim seni almaya."
Uzunca söylediği şeyle kaşlarım gittikçe çatılıyordu. Ne işlere karışmıştı bu pezevenk?
"Kimlere bulaştı lan bu manyak?" dedim sinirle, şu an hayatımın tehdit edilmesi umrumda değildi pek. Zaten buna yaşamak demiyordum ama onun yüzünden ölmekte istemezdim.
"Bilmiyorum, sadece sıkıntılı bir iş olduğu belli." dedi arabayı daha sakin sürerken.
O sırada telefon çaldığında kenarda duran telefonu hızla eline alıp açtı. Saniyeler içinde onun sesini net bir şekilde duydum.
"Zafer, şehrin uzağındaki evin anahtarı yanında değil mi?" sesi sakin çıkıyordu ve oldukça kibardı.
"Bende abi." dedi Zafer net bir sesle.
"İyi, ben şimdi Gökmen'i aldım oraya gidiyorum." dedi, muhtemelen o da araba kullanıyordu. "Sen neredesin?"
Zafer rahatsızca yerinden kıpırdandı.
"Apo'yu almaya geldim abi."
O sırada kısa bir sessizlik oluştu.
"Haa," dedi İso garip bir sesle, hatırlamış gibi. "İyi yapmışsın, onunla beraber gel."
Bu sesin ne anlama geldiğini çok iyi biliyordum, aklının ucundan bile geçmemiştim. Gökmen'i almaya giderken beni düşünmemişti.
İstemsizce keyiften uzak bir şekilde güldüm, Zafer'in bakışları bana kaydı. Bunu öğrendiğim için üzgünmüş gibi duruyordu ama umursamadan kafamı pencereye çevirdim.
O konuşmaya devam ederken ben hâlâ içimde oluşan o varla yok arası olan kırgınlığa küfür ediyordum. Kırılmamam ve üzülmemem gerekiyordu.
Telefonu kapattığını etrafın sessizliğinden anladım.
"Üzülme." dedi Zafer yumuşak bir ses tonuyla.
Cevap vermedim, onun yaptıklarına hâlâ üzüldüğüm için utanıyordum.
Biraz ilerledikten sonra birden araba durdu, önümüzde daha yol vardı ve etrafta eve benzer hiçbir şey yoktu. Neden durduğunu anlamak için ona baktığımda Zafer'in beni izlediğini gördüm.
"Ne oldu?" dediğimde oturduğu yerde kıpırdandı.
"Seni üzgün görmek istemiyorum." benim aksime aşırı rahat konuşuyordu.
"Üzgün değilim."
"Öylesin."
Cevap vermedim, üzgündüm evet.
Zafer sıkıntılı bir nefes alıp bana yaklaştı, afalladım. Dudakları yanağıma değdiğinde ise baya bir şok oldum. Dudakları değer değmez hemen kendini geri çekti.
"Bir daha onun için üzülme."
Gözlerimiz birbirinden ayrılmazken o en sonunda pes edip yeniden arabayı çalıştırdı, dudaklarında hafif bir gülümseme ile direksiyonu çevirdi.
Beni öptüğü için hem utanıyordu hem de mutlu olmuştu.
***
Benim için üzülme....
Bu arada diğer bölümlerde seks neyin olabilir artık sizde iftarda okuyun