6 ay sonra...
Araba taşlı yollardan geçerken tekerlekler oynadıkça bedenim kıpırdanıyordu. Gözümü kırpmadan camın ardından karanlık dışarıyı izliyordum.
Dizime koyduğum elim titrerken onları gizleme ihtiyacı duymadım, titremediği bir saniye bile yoktu. Elimin üzerindeki morlukluklar ise artık canımı yakmıyordu.
Araba durduğunda geldiğimizi anladım, ruhsuz bakışlarımı boş araziye çevirdim. Uzun süren yolculuğun ardından yeniden buraya gelmek yeniden kötü hissettiren anıların zihnimde canlanıp, kalbimi ağrıtmasına vesile olmuştu.
"Yanında gelmemi ister misin?"
Akgün'ün tedirgin sesi yan tarafımdan geldiğinde gözlerimi ağır ağır ona çevirdim. Gözlerimin içine vazgeçmemi istermiş gibi bakıyordu.
"Hayır, gerek yok." dedim sakince. Sıkıntılı bir nefes alıp kafasını salladı, tam kapıyı açmak için bir hareket yapmıştım ki beni durdurdu.
"Önce şu ilacını iç." dedi torpido gözüne eğilirken, önceden iki ilaç içerken şimdi bire düşmüştü. Ve bu ilacı ne olursa olsun unutmuyordu.
Sırf içi rahat etsin diye sesimi çıkarmadım, sarı renkteki ilacı çıkardı ve ardından şişenin kapağını açtı. İlacı bana uzattığında titreyen ellerimle ilacı alıp paketinden avucuma bıraktım. Ağzıma seri bir hareketle götürürken anında suyu bana uzattı, şişeyi alıp bir iki yudum aldım.
Şişeyi kenara bırakıp onunla göz teması kurmadan arabadan çıktım.
"Seni burada bekliyorum." kafamı salladım ve kapıyı kapattım.
O da anında arabadan çıktı, üzerinde beyaz gömleği ve pantolonu vardı. Onun aksine ben beyaz tişört ve gri eşofman giyinmiştim. Üzerime bol gelen bu kıyafetlerle dışarı çıkmak umrumda bile değildi.
Arkamı dönüp karanlık, boş arazide ilerledim. Ayakkabım çamurlu zeminle buluştuğunda hiç duraksamadan ağaçların olduğu bölüme ilerledim, soğuk çıplak koluma vururken üşütmek yerine ayakta ve dinç tutuyordu.
Etrafıma bakınarak yürürken büyük ağaca yürüdüm, o sırada kenardan buraya gelen silüeti fark ettiğimde adımlarımı yavaşlattım. Kalbim hızlanmış, yüzüm alev alev yanmaya başlamıştı.
Belki de uzun süre sonra ilk defa gerçek anlamda bir duygu hissediyordum.
Beni fark eden beden duraksadı ama ardından benim aksime yürümeye devam etti. Kendimi toparlayıp derin bir nefes aldım ve bir iki adım attım. Karşı karşıya geldiğimizde yüzünü tam anlamıyla seçiyordum.
Ayla ilk başta dümdüz bir şekilde yüzüme bakarken, inceledikçe kaşları gerildi. Dudakları titredi, gözleri doldu.
Ve sonra hiç beklemediğim bir şeyi yapıp kolunu boyuma sarıp beni kendine çekti, sıkı sıkı sarıldı.
Afalladım ama anında kollarımı beline sardım. Öyle sıkı sarılıyordu ki gözlerimdeki yaşlar bir bir süzüldü, burnumun direği sızladı. Uzun zamandır ağlamayan ben, şimdi kendimi tutamıyordum.
"Nolmuş sana böyle..." sesi dehşet dolu geliyordu, halime üzülmüştü.
Ben önemli değildim.
"Ayla," dedim titreyen sesimle. En günahsızlardan olan kişi. "Affet beni."
Affetmesini istiyordum, hayatımdaki tek amacım bu olmuştu neredeyse.
"Apo..." dedi Ayla, ağlıyordu. Daha sıkı sarıldı.
Bir şey demedi ama ben duymak istiyordum. Israrla bir kez daha sordum. "Affedebilecek misin beni?"