Yumuşak koltuğun ama huzursuz bir uykunun verdiği garip rahatsızlık ile gözlerimi açtığımda farklı bir günün sabahına uyanmış gibi hissediyordum.
Artık gerçeklerin tamamıyla farkına varmıştım, beni ufakta olsa sevmiş birinin merhametini istemiyordum. Çünkü o beni hiç sevmemişti ve merhametide yoktu.
Sadece takıntılı bir ruh hastasından kendimi kurtarmaya çalışacaktım, kaba kuvvetle ondan kurtulamayacağım belliydi. Daha farklı bir yöntem denemem gerekiyordu ve artık bunun için uğraşacaktım. Güne de böyle başlamıştım.
Onun benden önce uyandığını içeriden gelen seslerden anladım, bugün işe gitmesi gerekiyordu. Ama güneşin tamamen odanın içini aydınlatmasına bakılırsa öğlen vaktine yakın bir saatti. Bu saate kaldıysa işe gitmeyecekti.
Yine başıma kalmıştı orospu çocuğu.
Sıkıntı ile bedenimi kaldırdım ve huzursuz uykunun bıraktığı etkileri birkaç saniye etrafıma bakarak geçirmeye çalıştım. Ayılamıyordum.
"Günaydın." aniden onun sesini duyduğumda irkildim ama çaktırmamaya çalıştım.
Cevap vermeden sessizliğin rahatsız ettiği salonda saçlarımı karıştırdım, o sırada İso koyu mavi gömleği ve siyah kumaş pantolonu ile koltuğun ucuna oturdu. Ona temas etmemek için bacaklarımı kendime çektim.
Elinde bir kupa vardı, ne içiyorsa dumanı tütüyordu hâlâ. Yavaş yavaş burnuma dolan Nescafe kokusu ile ne içtiğini anlamıştım. Gözlerini bana dikmiş, dudaklarındaki yamuk gülümseme ile bakıyordu.
"Çok güzelsin biliyor musun?" dediğinde ruhsuz gözlerimi ona diktim, dediği şeye güldü. "Yani aslında yakışıklısın."
Oturduğu yerde biraz bana doğru eğildi, daha dikkatli bakıyordu.
"Uykudan uyandığında gözaltın şişiyor, dudaklarında olduğundan daha dolgun oluyor. Ha bir de saf saf etrafına bakınıyorsun. Bu halini saatlerce izleyebilirim."
Eskiden olsa kalbimin ritmini değiştirecek olan şeylere şimdi bomboş bakmaktan başka bir tepki vermiyordum.
"Unuttun mu? Devlet adamlarına neden kendi paramızı basıp dış ülkelere borcumu ödemiyoruz diye öneri sunacaktık." sevimli gülümsemesi sinirlerimi bozuyordu.
"Eskiye dair hiçbir şey hatırlamıyorum." dediğimde tek kaşını havaya kaldırıp baktı.
"Ben hatırlıyorum, sayende çok işime yarayacak deneyimler yaşadım." dedi ve ardından kahvesinden bir yudum aldı. "Sence hangi pozisyonu denemeliyim onunla?"
Dişlerimi sıktım, beni sinir etmekten çok gerçek bir cevap için soruyordu. Psikopat herif.
"Köpek pozisyonunu dene, sana çok yakışır." dedim ayağa kalkarken, bu konu hakkında konuşmak istemiyordum.
"Seninle hiç denedik mi bunu?" diye sordu kafasını kaldırıp muzip bir ifadeyle bana bakarken.
Cevap vermeden mutfağa yürüdüm, onunla daha fazla muhattap olmak istemiyordum. İçeri geçip direkt buzdolabını açtım, içi doluydu. İştahım yoktu ama açlıktan karnım ağrıdığı için yemek yemem gerekiyordu.
Peynir ve zeytin çıkarıp tezgaha koyup kapağı kapattım. Masanın üzerinden ekmek alıp tezgaha koydum ve ayakta kahvaltımı yapmaya çalıştım.
İso mutfağa geldiğinde ona bakmamaya çalıştım ama yanımdan geçerken çıplak kolumdan öptüğünde gözlerimi sinirle kapattım.
"Dokunma bana."
"Sadece ufak bir öpücük, buna da karışma." dedi bitmiş bardağını lavabonun içine koyarken.
"Göz göze bile gelmek istemiyorum seninle." yeniden yemeğime döndüm.
"Yeşil gözlerimi görmek için millet can atıyor." bugün ayrı bir gıcıktı. Derin bir nefes alıp yanaklarım ekmekle doluyken ona döndüm.
"Kalbinde ufakta olsa bir iyilik, acıma duygusu yok mu senin?"
Ciddi sorduğum soruya gülümseyerek karşılık verdi.
"Çok tatlı duruyorsun."
Yanağım ekmekle doluyken ona soru sorduğum için böyle dediğini anlamıştım. Kafamı inanamıyormuş gibi sallayıp önüme döndüm.
"Ben şimdi benimkine gideceğim, dışarı çıkmayacağını umuyorum." dedi kendine bir bardak su doldururken.
"Çıkacağım," dedim ve ekledim. "İş için."
"Ben sana bulacağım dedim." suyu içmeden önce bana ters ters baktı ve kafasını sabır dilenirmiş gibi sallayıp suyunu yudumladı.
"Bak geri zekalı," dedim tamamen ona dönüp, ağzındaki lokmayı yuttum. "Evcil hayvan değilim, yani beni bu evde sonsuza kadar tutamazsın."
Suyunu bana bakarken sonuna kadar içti ve bardağı tezgaha bıraktı. İki adımda üzerime gelip daha ne olduğunu anlamadan belimden tutup kendine çekti. Ve aynı saniye dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Onu itmeye çalıştığımda ise alt dudağımı sertçe ısırıp geri çekti.
Sıcak sıvı dudağıma yayıldığında kanattığını anladım, zaten onun da dudağına kan bulaşmıştı.
"Bu sefer canını acıtmak için yapmadım, çok tatlı olduğun için dayanamadım." dedi derisinin üzerindeki kanımı emerken. Yüzümü buruşturup elimin tersiyle ağzımdaki kanı sildim.
"Orospu çocuğusun." dediğimde kafasını salladı.
"Şimdi dışarı çıkacağım için bu konuyu kapatıyorum eve geldiğimde ince ayrıntısı ile konuşuruz. Normalde kapıyı kilitlemem ama bu sefer rahat durmayacağın belli, seni yine bir gün boyunca 'acaba bir daha göremeyecek miyim, kiminle kaçtı?' soruları ile sinirle aramak istemiyorum." diyerek mutfak kapısına doğru yürüdü.
"Zaten o herifin de hesabı sorulmadı, akşamı bekle. Uslu uslu."
O dış kapıya ilerlerken sinirle tezgahtaki bardağı devirdim, pasif direniş bu muydu?
Kapının açılıp kapanma sesi ve ardından gelen kilit sesini duyduğumda bir küfür savurdum.
Orospu çocuğu.