Ensemde hissettiğim yoğun acıyla yüzümü buruştururken soğuk havayı iliklerime kadar hissediyordum.
Gecenin ayazında, bir arabanın içinde olduğumu gözlerimi açmadan anlamıştım. Ensem ve boynumun ağrısına dayanamayarak yüzümü buruşturduğumda gözlerimde istemsizce açıldı. Islanmış kirpiklerim birbirinden yavaşça ayrıldı.
İlk gördüğüm şey arabayı kullanan takım elbiseli adamdı, gözlerim yan tarafa kaydığında dümdüz önüne bakan başka bir takım elbiseli adam vardı. Yüzü ifadesiz duruyordu.
Elimi refleksle enseme götürdüğümde hareketlendiğimi fark edip bakışlarını bana çevirdi, yüzünde hiçbir mimik oynamadı. Uyandığım için endişelenmemişti bile.
"Siz kimsiniz lan?" diye sordum, ağrım o kadar fazlaydı ki gözlerimi kırpmaya bile halim yoktu.
Adam cevap vermeden suratıma baktı, o sırada araba durduğunda bunu bekliyormuş gibi sakince kendi tarafındaki kapıyı açıp dışarı çıktı. Diğer kapılarda açılırken anlamsız ve endişeli gözlerle etrafıma bakındım.
Kapım aniden açılıp yeniden kolumdan tutulduğumda küfür ettim, beni tutan adam ise aldırmadan bedenimi hiçbir ağırlığım yokmuş gibi çekti. Düşmemek için direnirken arabadan çıktım, o sırada biri daha kolumdan sıkıca tuttu.
"Nereye götürüyorsunuz?" cevap almayacağımı bilsem de sormadan edemiyordum.
Hiçbir cevap vermeden beni sürüklemeye devam etti, o sırada girdiğimiz depoya benzer büyük binaya baktım. Önünde birkaç tane araba vardı ve dört beş takım elbiseli adam duruyordu.
Loş ışığın aydınlattığı betonarme depoya girdiğimizde direkt karşımdaki manzaraya baktım, şaşkınlıkla dudaklarım aralandı.
İso'nun kolundan iki kişi tutarken yanında silahlı bir adam duruyordu. Üzerinde kan damlası olan beyaz gömlek, altında ise siyah kumaş pantolonu vardı. Hemen karşısında ise Gökmen duruyordu, onu tek bir adam tutmuştu. Siyah tişörtü ve kot pantolonu vardı. Ve oldukça korkmuştu.
İso zehir gibi bakışlarıyla karşındaki adamlara bakarken biz ilerledikçe bakışları bana kaydı, beni gördüğü an afalladığını hissettim. Daha sonra beni tutan adamlara baktı, kolunu kurtarmak için sert bir hamle yapsada adamlar izin vermedi.
"Orospu çocuğu Vedat!" diye bağırdı dişlerinin arasından.
Adamlar beni daha hızlı bir şekilde Gökmen'in yanına götürdüğünde endişeyle yüzüne baktım. Gözleri kıpkırmızı olmuştu, dişlerini sıkıp kendisini tutan adamdan kurtulmak için kıpırdandı ama bu adamda izin vermedi.
"Sikeyim," dedim bakışlarımı İso'ya çevirip. "Ne bok yedin amına koduğum?"
İso bana aldırmadı, yüzünü buruşturup bakışlarını etrafta gezdirdi. Algısında başka biri var gibiydi.
"Lan buradan çıktığımda senin ecdadını sikeceğim!" diye bağırdı yeniden.
"Kes sesini!" kalın ses tonuna sahip bir adam kapıdan girdiğinde gergin bakışlarımı ona çevirdim. Siyah gömlek ve kot pantolon giymiş yaşlı sayılabilecek bir adam elinde altın rengi bastonuyla bize doğru yürüyordu. Yanında üç tane adamı vardı.
"Seni öldüreceğim," dedi İso kafasını sallarken, üzerine atlayacakmış gibi duruyordu.
"O kadar emin konuşma." dedi adam aramıza biraz mesafe bırakarak. Elini bastonuna koyup rahat bir ifadeyle gözlerini İso'ya dikti.
"Sen beni daha tanımıyorsun." dedi İso sinirle gülüp kafasını iki yana tehdit eder gibi sallarken. Manyak gibi gülüyordu, yutkundum.
"Pek fazla tanımıyordum, haklısın. Benim için sıradan adamlardan biriydin," dedi Vedat denilen adam sakince cevap verirken. "Paramı, mallarımı çalana kadar."
Gözlerimi kapatıp dişlerimi sıktım, amına koduğumun çocuğu. Her şey onun yüzündendi.
"Ne?" dedi Gökmen dehşetle, hâlâ hiçbir şeyden haberi yoktu.
"Her şeyi çaldım şu bastonunu alamadım, neyse onu da götüne sok senin olsun." dedi İso hâlâ dalgayla konuşurken. "Ya da sen sokma, ben sokarım."
Adamlardan biri İso'yu ittiğinde yaşlı adam elini kaldırıp durdurdu.
Tam o sırada kapıda yine bir hareketlenme olduğunda herkesin bakışları oraya kaydı. Şaşkınlıkla gözlerim aralandı.
"Hassiktir..."
Zafer...
Üzerinde siyah gömlek ve aynı renkte kumaş bir pantolon vardı. Elinde tuttuğu altın rengi silahın namlusunu yere yöneltmiş, aşırı sakince tutuyordu. Çenesi dik, bakışları soğuktu.
Tanıdığım Zafer gibi değildi.
Arkasında iki adamla beraber yanımıza yaklaşırken tam olarak yaşlı adamın yanında durdu. Kolları yanında serbestçe sallanıyordu. Kafasıyla adama selam verdi.
"Zafer?" dedi İso büyük bir afallama ve dehşetle.
Zafer ile bakışları birleştiğinde tüylerim ürperdi.
Zafer'in gözlerinde bariz bir nefret vardı.