Kararmak üzere olan havada balkondan aşağı bakarken İso'nun kapıdan çıkışını gördüğüm an sigaramdan bir duman daha çekip küllüğe söndürdüm ve dumanı geri bırakırken zaman kaybetmeden içeri geçtim.
Günlerdir akşamları çıkıp gidiyor ve eve oldukça mutlu geliyordu. Tahmin edebiliyordum ama gözümle görmek istiyordum. Bu hem nefretimi diri tutacaktı hem de kalbimin derinlerde hâlâ arada bir yanıp sönen umut ışığını söndürecekti.
Hâlâ bir umudumun olması, eski günlerden kaynaklıydı. Sanki onun ruhuna girmiş başka biri vardı ve İso'nun geri döneceğini hissediyordum.
Dış kapının önüne geldiğimde montumu aldım, sargılı olan ve ağrıyan kolumdan dolayı biraz zorlukla giyinirken yüzümü buruşturmadan edemedim. Ağrıyan kolumu karnıma sabitlerken etrafa kısa bir bakış atıp ayakkabımı giyindim ve dışarı çıktım.
Anahtar ondaydı ve dışarıda kalmak sikimde bile değildi şu an. Kapıyı çekip merdivenleri hızla inip dışarı çıktım. Uzun süredir sadece balkondan dışarı baktığım için böyle yürümek, insanları görmek aniden garip gelmişti.
Yakamı düzeltip onun gittiği yöne döndüm, girdiğim sokakta yoktu. Onu yakalamak için adımlarımı biraz hızlandırdım, kolumu biraz daha yukarıda tuttum. Aşağı doğru düşünce çok fena acıyordu.
Yol ayrımına geldiğimde kafamı çevirip iki tarafa da baktım, İso'nun soldaki sokaktan döndüğünü görünce derin bir nefes alıp daha sakin adımlarla o yöne yürüdüm. Şimdi onu gördüğüm için kendimi yakalatmadan yürümem gerekiyordu.
Aramızda baya bir mesafe bırakarak onu takip ederken en sonunda deniz kenarına geldik. Hava iyice kararmıştı, burası eve çok uzak değildi ama pek yakın olduğu da söylenmezdi.
Duvar kenarına yaslandım, ifadesiz bakışlarımla karşıdan karşıya geçen İso'yu izledim. Bir restorantın önünde bekleyen gençle bakışlarını ona odakladım. Mavi gözlü çocuktu bu.
İso yanına gelene kadar ürkek bir şekilde onu izledi, gözlerinin içine bakmaya çekiniyor gibiydi. İso yanına gidip bir şeyler söyledi ve ardından kafa işaretiyle kapıyı gösterdiğinde iki eli siyah kotunun cebinde olan adam içeriye ilerledi.
O da hemen arkasından giderken kapı kapandı, buradan içeriyi göremiyordum. Yakından bakmak istesemde bu piçe yakalanacağımı biliyordum. En iyisi burada beklemekti.
Cebimdeki paketten bir sigara çıkarıp dudaklarımın arasına koydum ve aynı elimle çakmağıda çıkarıp yaktım. Gözlerimi restoranta dikip sigaramı içerken yanımdan geçip giden insanları umursamıyordum.
***
Altıncı sigaramı yakmışken defalarca açılıp kapanan kapının ardında tanıdığım bedeni görmem ile olduğum yerde kıpırdandım.
İso ve mavi gözlü adam arka arkaya dışarı çıktılar. Mavi gözlü ondan daha kısaydı ve yüzündeki mimikleri göremiyordum. Ama kafasını kaldırıp uzun boylu ite baktığında çok tanıdığım birine benzetiyordum.
Kendime.
Aynı benim gibi bakıyordu ona, aşıktı. Bu belliydi ama ürkekde duruyordu.
İso ise elini montunun cebine koymuş, hemen yanında yürüyen adama bakıp bir şeyler anlatıyordu.
Yanından geçip giden ve kalabalık caddede yanlışlıkla mavi gözlü çocuğa değen her erkeğe dehşet verici bakışlarını atıyordu, kendini zor zaptediyor gibiydi.
Yanıp küle dönmüş sigarayı yere bıraktım ve ardından derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım. Sakin olmam gerekiyordu.
Ağırlık çökmüş kalbime küfür etmeliydim.
Uzunca bir süre onları takip ettim, yıkık dökük binaların olduğu bir sokağa geldiklerinde orada durdular. İkisi birkaç şey konuştu ve mavi gözlü çocuk ona bir daha bakmadan arkasını dönüp biraz gergince kapısı krem rengi olan çelik kapılı apartmana ilerledi ve hızla içeri girdi.
İso arkasından saniyelerce baktı, daha sonra ise etrafına bakınıp geldiği yöne ilerledi. Onun yüzünü göremiyordum ama kendi yüzümün aldığı şekli hayal edebiliyordum.
İso'nun sevgilisiyle buluşmasını izlemiştim.
***
Kitap biraz daha devam ediyor...
Bu arada gençler içiniz rahat olsun diye söylüyorum Apo intihar edecek bir karakter değil. Şimdi psikolojik bir bunalım yaşıyor diye bu kadar pasif ama adam gibi adamdır... (aldatma kısımları hariç.)