Sessizliğin verdiği cesaretle gözlerimi araladım.
Gördüğüm manzara sonsuza kadar gözlerimi kapatmak isteyeceğim cinstendi.
İso hâlâ silahı boşluğa doğrultmuş öylece duruyordu, yere yığılacak gibiydi.
Gökmen yan düşmüş bir vaziyetteydi, kolları basının hizzasına rastgele düşmüştü ve vücudundan kanlar akıyordu. Beton zeminde kan gölü oluşmuştu neredeyse.
"Gökmen!" diye bağırdım, ses tellerim canımı yaktı.
Bağırışım sanki herkesi kendine getirmiş gibiydi, Zafer şok olmuş ifadesinden kurtulup yerde yatan bedene bakmamaya özen gösteriyor, gözlerini İso'dan ayırmıyordu.
"Alın silahı elinden." dedi Vedat denilen adam sakince.
Gözyaşlarım sicim gibi akarken yere yığılmış bedenin yanına gitmek için çabalıyordum ama beni tutan adamlar izin vermiyordu.
Vedat'ın emriyle iki adam gelip İso'nun elinden silahı alırken o hiçbir tepki vermedi. Dünya ile bağlantısını kesmiş gibiydi, sadece dümdüz bir ifadeyle önüne bakıyordu.
Zafer ağır ve sakin adımlarla onun yanından geçip yerde yatan bedenin başucuna gelip dizlerinin üzerine çöktü ve ardından iki parmağını boynuna koydu.
Bir ihtimal yaşıyor diye gözlerinin içine baktım ama öldüğüne emin olan bir ifadeyle derin bir nefes alıp yeniden ayağa kalktı. Tüylerim ürperdi.
"Orospu çocukları..." dedim dehşetle. Yeniden kolumu kurtarmak için çabaladım. Zafer'in duygusuz bakışları bana döndü.
O sırada kapıda yoğun bir gürültü duyunca herkes oraya baktı, adamların sesi geliyordu. Bir el ateş sesi gekdifjnde olduğum yerde titredim ve dehşet dolu ifademle yan tarafa baktım.
Akgün...
Elinde iki tane silahla, koşar adım içeri girdiğinde yüzünden korku akıyordu. Arkasında adamlar gelirken o hiç aldırmadan yürümeye devam etti, bakışları benimle buluştuğunda adımları yavaşlar gibi oldu.
Rahatlamıştı sanki.
"Kim lan bu?" dedi Vedat kaşlarını çatarak, ölüm sessizliğinim hakim olduğu depoya yeniden gürültüyü getirmişti.
Akgün bu sefer yerde yatan bedene baktı, korktu. Ne kadar can alma peşinde gezsede, vicdanlı biri olduğunu biliyordum.
O şok ile duraksamışken adamlardan biri kolundan tutacağı sırada Zafer hareketlendi.
"Durun." dedi, bir bana bir de Akgün'e bakarken.
Adamlar ikilemde kalsa da Vedat'a bakıp ondan da izin alınca geri çekildiler. Akgün zaten yanına yaklaşan adamları fark etmediği için bir silahını kalabalığın üzerine tutarken benim yanıma yaklaştı.
Tüm vücudum titrerken yanıma gelen beden silahını beni tutan adamlara doğrulttu. Yine Zafer'in sesini duydum.
"Bırakın." dedi bu sefer beni tutan adamlara, adamlar emrini ikiletmeden anında kolumu bıraktılar.
Bacaklarım titrerken ayakta durmak sendelememe sebep oldu, Akgün anında belimden tutup beni kendine çekerken bir silahı tam belimin yanında, diğeri de kalabalığı hedef almış bir şekilde duruyordu.
"Al, götür onu buradan." dedi Zafer, Akgün ile konuşuyordu ama gözleri benim üzerimdeydi.
Akgün ilk başta duraksadı ama ardından belimden sıkıca tutup bana yön verdi.
Ruh gibi hissediyordum kendimi, vücudumdaki tüm kan çekilmişti sanki. Yürümüyordum bile, zemin ayağımın altından kayıyordu. Etrafı bulanık görmeye başlıyordum.
"Hadi." dedi Akgün gergin bir sesle. O da olayın tam olarak farkında değildi.
Tüm adamlar bize bakarken hepsi geçmemize izin verdi, Akgün ise silahını bir saniye bile indirmiyor, her ihtimale karşı onlara doğru tutuyordu.
Deponun kapısından çıkıp gitmeden önce son kez arkama baktım. Kanlar içinde kalmış bir beden ve hemen önünde ruhsuzca bakan İso'yu gördüm.
Kanım dondu.
Akgün'ün yön vermesine izin verdim, karanlık havada dışarı çıktık. Bir baykuş ötüyordu, ölümü haber ediyordu sanki.
"Merak etme, sana bir şey yapamazlar." dedi Akgün hızlı adımlarla yamuk park edilmiş, sürücü koltuğunun kapısı açık olan arabasına gidip ön kapıyı açarken. Yardım edip beni içeri oturttuğunda zaman kaybetmeden arabanın önünden dolaşıp yanıma oturdu.
Arabayı çalıştırdığında arabanın farı depoyu aydınlattı.
Son kez baktım depoya, hayatım boyunca unutamayacağım beni delirten bu beton parçasına. İçinde yaşattırdığı korkulara.
Yaşadığım şeyler, aklımı yitireceğim kadar korkunçtu.
Hafızamdan hiç çıkmayacak kadar gerçekti.
***
Diğer bölüm final.