2 | Teras

1.3K 103 341
                                    

Geçmişe dönmek için tek yapman gereken geçmişinde kalan herhangi bir şeyi görmek, hissetmek, dokunmak ya da solumaktı. Bir koku, sizi geçmişin acımasız döngüsüne sokabilirdi ya da sizin için özel olan bir şarkının, bir cümlesi... Geçmişe dönmek minik bir anıyla oluverirdi de geçmişten kurtulmak o kadar kolay değildi.

Geçmişim elimi kolumu bağlamıştı ve ben kurtulup kaçıp gidemiyordum. Yatağıma uzanmış, geçmişimin zihnimden silinmesi için uğraşsam da kendimi daha da üzmek istiyor olmalıydım ki lise yıllığımı bulmuş, oradaki fotoğrafları çıkartmış, o dönemler en çok dinlediğim şarkıyı açmış ve o dönemler kullandığım parfümü sıkmıştım.

Tam o anın içindeydim. Kendimi yine 17 yaşında hissediyor, aynı hisleri 24 yaşında da yaşıyordum.

Gözyaşlarımın yanakları ıslatması için her şey vardı anlayacağınız ama sorun şuydu ki artık gözyaşlarım yerine içimden nefret akıyordu. 17 yaşındaki ben çok ağlamıştım ama 24 yaşındaki ben ortada ağlayacak nedenler görse bile elinin tersiyle ittiriyor ve nefrete dönüştürüyordu.

Yattığım yerden doğrulup yatağın üzerine, yatmadığım kısma serdiğim fotoğraflardan sınıfça çekindiğimiz bir mezuniyet fotoğrafını aldım ve bakışlarımı direkt onun yüzüne çevirdim. Siyah kepi, sarı saçlarının daha canlı çıkmasına neden olmuştu. Üzerindeki siyah cüppesinin açıkta bıraktığı beyaz gömleğini görebiliyordum. O anki haline göre bedenini güzelce sarmış ve etkileyici durmasına neden olmuştu. Yüzünde öyle bir gülümseme vardı ki gören herkesin içinin ısınacağına emindim.

Çok güzel gülüyordu ama bir kere bile bana gülmemişti.

Benim içim, o başkasına gülümserken, bir kibrit çöpünün vereceği kadar ısıyla ısınmıştı ama ben o ısıyı sanki sıcacık bir şöminenin önündeymişçesine yüceltmiştim.

Sinirle fotoğrafı buruşturmak istesem de bunu yapmak yerine dikkatlice yıllığın içine yerleştirdim ve kıvırcık saçlarımın arasına ellerimi daldırdım. "Neden yıllar sonra karşıma çıkarsın ki? Bizim hikayemiz başlamadan bitmişti çünkü sen asla benim hikayemin kahramanı değildin. O zaman niye karşımdasın? O zaman neden yıllar sonra yüz yüze geldik?"

Kendi kendime konuşurken canım yanıyordu ama bunları anlatabileceğim kimsem yoktu. Öfkemi dökebileceğim fake bir Twitter hesabım vardı ama o da sadece erkeklere sövmek içindi. Hislerimi oraya yazamazdım, hislerimi kimseye anlatamazdım.

Keşke fotoğraf bir anda konuşabilse...

Serkan'ın da olduğu başka bir fotoğrafı, kendime çektiğim dizlerimin üzerine yerleştirdim. Bu sefer okulun son gününde, sınıf öğretmenimizle fotoğraf çekilmiştik. Sınıf öğretmenimiz beni ve Serkan'ı çok sevdiği için ikimizi de kolunun altına almıştı.

Serkan'la tek yakın fotoğrafım buydu ama o kadar kötüydüm ki fotoğrafı yakmak, parçalamak ve sonsuza kadar yok etmek istiyordum.

Ağlamaktan şişmiş gözlerimin tek nedeni okulun bitmesi ve sevdiğim hocalarla, arkadaşlarımla ayrılmam değildi. Serkan'dı. İçimde zaten büyüyemeyen o umudu bir cümlesiyle kesip atarken gözyaşlarımı bile görmemişti. Hatta o kadar umurunda değildim ki yüzüme bile bakmamıştı. Görünmezmişim gibi... Bir hayaletmişim gibi...

İki yıl boyunca üşümesin diye camı kapattığım, düştüğünde yanına ilk giden olduğum herif, herkese çok kibarken beni son dakika öyle bir kırmıştı ki erkeklerden, en çok da ondan nefret etmiştim.

"Değmezsin gerçekten," diye nefretle fısıldadım ve çatılan kaşlarımı biraz daha çatıp fotoğrafı parmaklarımın arasına aldım. "Eminim elinde bu fotoğraf bile yoktur. Ben ne diye saklıyorsam?"

Unutama BeniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin