Güne baş ağrısıyla uyanmak ve yabancı bir evde gözlerini açmak, uyku mahmurluğu çeken ben için epey kafa karıştırıcı olmuştu ama birkaç saniye sonra gecenin silik hatıraları zihnimin gizli bölmesinden çıkıp gözlerimin önünde belirmişti. İdil'i görmüştüm önce, sonra sevgilisi Asrın'ı ve tabii ki Serkan'ı... Gecenin gerisinde hatırladığım şeyler sayılıydı. Şu an evinde olduğunu bildiğim Evren'e attığım mesajları hatırlıyordum mesela.
Ama hatırlamak istemediğim, daha doğrusu olanları bilmediğim için korktuğum bir anı daha vardı. Burnuma dolan kokunun, sıcak ellerin sahibinin kim olduğunu hem hatırlamak istemiyordum hem de hatırlamak için yanıp tutuşuyordum.
Hatırlamaya çalışıp kendimi sıkmak istemediğim için gözlerimi kırpıştırarak ağrıyan şakaklarımı ovuşturdum ve dün geceyi geçmişin hatırlamak istemediğim sayfalarının arasına gömüp yataktan kalktım. Güneş daha yeni doğmuş olmalıydı çünkü yaz ayında olmamıza rağmen hâlâ odanın içi, gecenin soğuğunu taşıyordu.
Evren'in odasından çıkıp dağılmış saçlarımı ve muhtemelen akmış makyajımı önemsemeden salona doğru ilerledim. Evren, dün gece hayal meyal hatırladığım üç kişilik koltuğunda yatıyordu. Üzerinde ince bir pike vardı ve pikeyi göğsüne kadar örtmüştü. Kemikli yüzü ifadesizdi ve derin bir uykuda olduğunu belli edercesine göğsü inip kalkıyordu.
Onu uyandırıp uyandırmamak arasında ince bir çizgide kaldığım an üzerimdeki tişörtünü fark ettim. Kurumuş boğazıma rağmen yutkunup gerisin geri odaya dönerken zihnimdeki karanlık anları hatırlamaya çalışıyordum. Evren'i görüyordum, kahve içiyorduk ve bana bir şeyler anlatıyordu ama tam olarak ne anlattığını anımsayamayacak kadar çok içmiştim bu yüzden o anlar sadece kısa görüntülerden ibaretti.
"Boş ver, Hilal," diye kendi kendime söylenip dün gece üzerimde olan elbiseyi tekrardan giydim ve Evren'in tişörtünü katlayıp örtüsünü düzelttiğim yatağının üzerine bıraktım. Onu uyandırmak istesem de saatin epey erken olduğunu ve çok derin bir uykuda olduğunu gördüğüm için bunu yapmaktan vazgeçtim.
Eşyalarını karıştırmak benlik bir şey olmasa da bir kalem ve küçük turuncu renkli bir not kağıdı bulmak için çekmeceleri karıştırmak zorunda kalmıştım.
Mavi tükenmez kalemle not kağıdına okunaklı bir şekilde yazı yazdım.
'Günaydın! Seni güzel bir kahvaltıyla uyandırıp sarhoş benle uğraştığın için büyük bir teşekkür etmek isterdim ama ne yazık ki eve gidip ağrıyan başım için bir çözüm bulmam lazım. Hiç üzülme, sana bir kahvaltı sözüm olsun. Tekrardan çok teşekkürler Evren. Bir tanesin. :)'
Notu salondaki sehpanın üzerine bırakıp ona son kez baktım. Uyuduğu için dağılmış saçları alnına düşmüştü. Eğer yaşını bilmeseydim onun asla otuz yaşında olduğuna inanmazdım. Şu an bile genç bir adamdan farkı yoktu gözümde.
Evren'i daha fazla incelememem gerektiğini hissederek sessizce evden ayrıldım. Aklımdaki karmaşalara ve baş ağrıma rağmen sandığımdan daha iyi hissettiğimi fark etmiştim. Dün gece olanları bilmemek belki de beni en mutlu eden şeydi. Ne olduğunu umursamıyordum. O kokunun, ellerin sahibini öğrenmek de istemiyordum.
Taksiye binip evime gittiğim gibi ilk yaptığım şey üzerimdeki elbiseden kurtulup kendimi banyoya atmak ve zihnimin uyuyan kısmını uyandıracak bir şekilde ılık bir duş almak olmuştu.
Duştan çıkıp saçlarımı kurutup kabarmasını önlemek ve lüleleri belirginleştirmek için köpüklemiş, hafif bir makyaj yapıp üzerimi giyinmiştim. Kahverengi ve yakası kare şeklinde olan bir bluz giymiştim. Altıma da beyaz bir pantolon geçirmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Unutama Beni
Teen FictionYağmurlu bir günde, yağmur tanelerinin arasında tanışıp yağmurun durmasıyla bir daha samimi olamamıştılar. Hilal, lise yıllarının çoğunu Serkan'a aşık geçirmişti ama Serkan, o yağmurlu günden sonra bir kez olsun kızın yüzüne bakmamış, onu hiç hatır...