Gökyüzüne baksam da gördüğüm tek şey mavi bir çift gözdü. Yüksek bir yerdeydik ve bana sol yanımı sızlatacak bir şey soruyordu. "Buradan kendimi atsam çok sevinir misin?"
Kabuğumu bir zır gibi kullandığımdan ve ona dikenlerimi hiç acımadan bastırdığımdan ölse mutlu olacağımı düşünüyordu. Mavi gözleri umutsuzluğu gizleyemiyordu ve bu canımı çok yakmıştı.
"Aptal," dedim bir anda ama dudaklarım oynamamıştı. Yine de sesimi duydu ve yere bakan bakışları bana merakla döndü. "Senden neden kaçıyorum görmüyor musun?"
"Çünkü benden nefret ediyorsun," dedi ve güneş ışığında parlayan sarı saçları rüzgarla beraber dalgalandı. Güldüm ve başımı iki yana salladım. "Çünkü tekrar seni sevmekten korkuyorum. Sana iyi davranırsam sen de bana iyi davranacaksın ve ben tekrardan imkansız bir şeye tutunup senin beni görmeni bekleyeceğim. Bunu istemiyorum. Unutama beni dediğim anlara dönmek istemiyorum."
Serkan'ın yüzünde minik bir tebessüm belirdi ve gökyüzüne sırtını verip tamamen bana döndü. "Ya beni sevmeyi hiç bırakmamışsan?"
"Hayır," diye itiraz ettim. "O günler çok geride kaldı. Unuttum ben seni."
"Unutmadın ve unutamayacaksın da çünkü sen beni unutamazsın." Yüzündeki masum gülümseme şeytanlaştı ve bana doğru bir adım attı. Korkuyla birkaç adım geriledim ama nasıl olduysa korkuluğa çarpmıştım ve gerileyecek başka bir adımım yoktu. Serkan'ın zafer gülümsemesi yüzündeyken eli saçlarımı buldu ve lülelerimin arasına elini daldırıp acıtmasını önemsemeden okşadı. "Beni asla unutamayacaksın, Hilal ve ben de seni hiç sevmeyeceğim."
"Çek elini üzerimden," dedim ve onu ittirmeye çalıştım ama bu imkansız gibiydi.
"Gözünün içine baka baka herkesi hatırlayacağım ama seni asla hatırlamayacağım. Benim için sadece manyak bir kız olarak kalacaksın. Sen kendi kendine kafayı yemeğe devam et, ben hiçbirini önemsemeyeceğim çünkü seni görmedim bile."
"Yeter," diye bağırdım ve onu ittirdim. Bu sefer öyle güçlenmiştim ki Serkan dengesini sağlayamadı ve korkuluğa doğru savrulup hiç beklemediğim bir şekilde aşağıya, en az on kat olan binadan aşağıya düştü.
"Serkan!" diye bağırdığımda kendi sesime irkilip gözlerimi araladım ve karanlığın içinde doğrulup etrafıma bakındım. Ne Serkan ne de başka bir şey vardı. Odamdaydım ve saati bilmesem bile gecenin bir körü olduğunu anlayabiliyordum.
Sırtımı yatak başlığıma yaslamadan önce uzanıp masa lambamı yaktım ve titreyen ellerimi nemli saçlarımın arasına geçirip karıştırdım. Garip bir rüyaydı hatta bir noktadan sonra rüyadan çok kabusa dönmüştü. Neden böyle bir şey gördüğümü bile bilmiyordum. Sanırım Serkan'la olan konuşmamız beni tetiklemişti.
Bana ölse mutlu olur muyum diye soru sorması kalbimi kağıt kesiklerine boğmuş gibi hissettiriyordu. Evet, ona karşı kötü birçok duygu besliyordum ama hiçbiri ölümle eşdeğer değildi. Serkan gözümün önünde olmasa daha mutlu olurdum ama bir daha nefes alamayacağını bilmek...
Gözlerimin dolduğunu hissederken bacaklarımı kendime çektim ve ellerimi yüzüme kapatıp bunu düşünmemeye çalıştım. Pişmanlık duyduğum bir konu olmaya başlamıştı bu. Bana çok kötü zamanlar yaşatmış olsa da hiçbirinde ölmeyi dilememiştim ama Serkan... sanırım hiç olmadığı kadar kötüydü.
İstersem istifa edeceğini bile söylemişti ama bunu beklemediğimden kabul edememiştim. Hem... bu kadar kolay olmamalıydı. Hâlâ bir ümit beni hatırlar diye bekliyordum. Belki...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Unutama Beni
JugendliteraturYağmurlu bir günde, yağmur tanelerinin arasında tanışıp yağmurun durmasıyla bir daha samimi olamamıştılar. Hilal, lise yıllarının çoğunu Serkan'a aşık geçirmişti ama Serkan, o yağmurlu günden sonra bir kez olsun kızın yüzüne bakmamış, onu hiç hatır...