"Buraya kendi hakkınla girebileceğini biliyordum ama en azından bana söyleseydin de daha iyi bir pozisyona alsaydık seni." Dayım sürpriz bir şekilde ortağı olduğu şirketine girmemi yeni fark etmiş, beni odasına çağırtmıştı.
"Bunu yapsaydım kendi hakkımla girmiş olmazdım," dedim gülümseyerek. O da kırışıklıkları belli ederek güldü.
"Kardeşim seni çok iyi yetiştirmiş. Hakkıyla bir şeyler başaran çok az insan kaldı bu devirde." Dayım bana gururla bakarken gülümsemeden edemiyordum. İşte bu yüzden buraya kendi çabamla ve özgeçmişimle girmiştim. Şu anlık işim büyük değildi, daha çok ayak işlerini yapıyordum ama yine de bu bir gün yükselmeyeceğim anlamına gelmiyordu.
"Evet ama hâlâ hakkıyla bir yerlere gelmeyi başarmış insanlar da var. Ben de onlardan biri olmak istiyorum. Kendi ayaklarımın üzerinde durup kendi başıma o başarı merdivenleri tırmanmak ve en yukarıya çıkmak istiyorum." Hayallerimi dayıma anlatırken bana öyle bir bakıyordu ki sanki ben de bir şeyler görmüş gibiydi bu yüzden bakışlarımı kaçırdım.
"Başaracağına eminim. Gözlerindeki parıltı uzaktan seçilir durumda."
Tekrar gülümsedim ve rahatsız hissettiğim koltuktan kalkarken boğazımı temizledim. "Başarmam için önce çalışmam lazım. Daha fazla burada durmasam iyi olur. Kimsenin senin torpilinle buraya girdiğini düşünmesini istemiyorum."
"Yeğenim değilmişsin gibi davranacağız yani?" dedi kaşları çatılırken. Başımla onu onaylayıp üzerimi düzelttim. "Evet öyle yapacağız. Sonuçta şirket sınırları içinde özel hayatı anlatmak doğru olmaz."
"Öyle olsun bakalım, Hilal," dedi ve başıyla beni onayladı. "O zaman çıkabilirsin."
"Teşekkür ederim Berat Bey," dedim ve arkamı dönüp odasından çıktım.
Bu şirkete girme nedenim dayımın ortağı olması değildi. Serkan'ın burada olduğunu da bilmiyordum ki bilseydim girmeyi bırak kapının önünden geçmezdim. Yani nedeni Serkan da değildi. Buraya girmemin asıl nedeni ilgimi çeken bir alanda olmaktı. Şu an pazarlama departmanında, yolun çok başındaydım ama yükselebilirdim.
"Senin burada ne işin var?" Tanıdık, en sevdiğim şarkıyı söylermiş gibi çıkan bir ses beni durduğunda aslında en sevdiğim şarkıyı batıran kişinin sesiydi bu. Beni fark etmesini beklemiyorken elindeki mavi kapaklı dosyaya kısaca baktım.
"Daha şirkete alışamadım Serkan Bey. Yanlış yerden girmişim," diye ayaküstü bir yalan uydururken Serkan'ın kaşları biraz daha çatıldı.
"Pazarlama departmanı ikinci katta ama sen dördüncü kattasın..." Adımı hatırlamak istermiş gibi yüzüme baktı ama bilmiyordu ki hatırlasın.
"Bana ihtiyacınız mı vardı?" dedim ona olan sinirimi göz ardı ederek iyi bir çalışanmış gibi gülümserken. Serkan, elindeki dosyayı bana uzattı.
"Tam da ihtiyacım olan şeydin. Burada neden varsın hiçbir fikrim yok ama acil şu belgeleri incelemesi için Recep Bey'e götürmelisin."
"Ben sekreteriniz değilim," dedim elimdeki dosyayı tekrardan ona uzatırken ama almayıp gülümsedi.
"Ama bugünlük öylesin. Bir itirazın mı var acaba?"
İşte işe ilk aşamadan girince böyle şeyler oluyordu. O benim üstüm olduğu için emirlerini dinlemek zorundaydım ne yazık ki bu yüzden gözümdeki öfke pırıltılarını yok etmeye çalıştım, başaramadım.
Ona olan öfkemle nasıl yaşayabilirdim? Daha doğrusu o bu şirketten defolup gidene kadar nasıl dayanacaktım?
"Yok tabii ki Serkan Bey," dedim ve dosyayı göğsüme çekip sıkı sıkıya sarıldım. "Başka bir isteğiniz var mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Unutama Beni
Teen FictionYağmurlu bir günde, yağmur tanelerinin arasında tanışıp yağmurun durmasıyla bir daha samimi olamamıştılar. Hilal, lise yıllarının çoğunu Serkan'a aşık geçirmişti ama Serkan, o yağmurlu günden sonra bir kez olsun kızın yüzüne bakmamış, onu hiç hatır...