Gökyüzünden saçlarıma düşen kar tanelerinden korunmak için kabanıma sarılırken Serkan da elimi sıkı sıkı tutmuş ve kendi kabanının cebine yerleştirmişti. Boynuna sardığı bordo renk şal, yıllar önce hasta bir şekilde sınıfta yatarken üzerine örttüğüm şalımdı. Onu boynunda görmek beni inanılmaz bir şekilde duygulandırırken dudaklarımın iki kenarının usulca kıvrılmasına izin vermiştim.
Her şey çok karanlıktı ama bazı minik detaylar, saniyelik de olsa etrafı aydınlatıyordu.
Bordo şalımı boynuna sarması gibi...
"Şalımı hiç takacağını düşünmemiştim. Hatta sakladığını bile düşünmemiştim." Bakışlarımı kızarmış burnuna çevirdiğimde gülümsemem biraz daha genişledi. Beyaz tenli olduğu için hemen kızarıyordu ve bu onu gerçekten sevimli yapıyordu.
"Sakladım." Boştaki eliyle şala dokundu ve gökyüzünden daha güzel olan mavi gözlerini bana çevirip tebessüm etti. "Bunu senin bıraktığını bildiğim için dolabımın en güzel köşesine yerleştirmiştim seni bulamayacağımı fark ettiğimde. Kokusu gidince eşyaların arasında kaldı ama yıllar geçse de atmadım, atamadım."
"Şimdi de boynunda," diye mırıldandım bakışlarımı şala çevirirken.
"Çünkü istediğim zaman kokunu tekrar üstüne sindirebileceğimi biliyorum. Çünkü artık seni biliyorum."
Bakışlarımı ondan çekip yeni yeni beyazlaşmaya başlayan yere baktım. Bunca yılda bu hisler bana hep hüznü getirmiş, yağmurun altında şemsiyesiz kalakalmıştım. Serkan bana bir kere şemsiye uzatmış ve bir daha da uzatmayarak beni sağanağa tek başıma hapsetmişti.
Sonrasında sağanakta benimle ıslanarak şemsiyeyi terk etmişti.
Bu yüzden mutlu hissetmek, onunla mutlu hissetmek garip geliyordu bana. Benim için gökyüzü hep karanlıktı ama şimdi az da olsa o maviliği görebiliyordum. Serkan bana berrak bir gökyüzü vadetmemişti ama biraz da olsun o kara bulutları dağıtmayı başarmıştı.
"Beni aramaktan ne zaman vazgeçtin?" diye sorduğumda burnunu çekti ve bakışlarını yüzüme çevirip beni uzun uzun inceledi.
"Tam tarihi bilmiyorum," dedi derin nefes alırken. Elimi daha sıkı kavradığını fark ettiğimde dudaklarımı ıslattım. "Ama seni bütün sınıflarda tek tek aradıktan sonra bulabileceğime dair bütün umutlarım söndü çünkü hiçbir yerde yoktun. Ardından sen bana şalı bıraktın ve ben tekrar seni bulmak için umutlandım aradan geçen zamana rağmen ama sonuç yine hüsran oldu Hilal. Seni beklemek beni yaralıyordu ben de beklemekten, bulmaktan vazgeçtim."
Vazgeçmesini anlayabiliyordum çünkü bir beklentiye girmek, bulamadığın birini beklemek ne kadar zordu tahmin edebiliyordum. Sonuçta sadece bir kez görmüştü ve net bile değildim onun için. Yine de kendi çapında beni aramıştı ama yanlış zamanda, yanlış yerde aramıştı.
Hasta olup okula gelemediğimi nereden bilebilecekti ki?
"Ben senden vazgeçmemek için çok çabaladım," dedim boğazımda garip bir yumru oluşurken. Bakışlarımı gökyüzüne çevirdiğimde yanağıma düşen kar tanesi beni üşütmek yerine içimi ısıtmıştı nedense. "Hep bahaneler uydurdum kendime. Beni sevmesen bile hatırlarsın diye düşündüm hep. Mektubu okumadan buruşturup attığında bile bir bahane üretebildim sana."
"Hilal..."
Serkan'ı durdurdum çünkü söyleyeceklerim bitmemişti.
"Ben bitirdikten sonra konuşsan olur mu? Yıllardır sana söylemek istediğim çok şey oldu benim. Bari şimdi dinle."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Unutama Beni
Teen FictionYağmurlu bir günde, yağmur tanelerinin arasında tanışıp yağmurun durmasıyla bir daha samimi olamamıştılar. Hilal, lise yıllarının çoğunu Serkan'a aşık geçirmişti ama Serkan, o yağmurlu günden sonra bir kez olsun kızın yüzüne bakmamış, onu hiç hatır...