2-Bağlanmak Felakete Dönüşür

89 19 9
                                    

Bütün zamanınızı odada tek başınıza geçirdiğinizi, hiçbir şey yapamadığınızı ve umutsuzca sizi saran bu illeti atlatmayı beklediğinizi düşünün. Ben düşünüyorum fakat bunu düşünmek bile son derece delirtici geliyor. Hareket etmeyi seven biri olarak bu benim için katlanılmaz olurdu. Fakat o böyleydi işte. Burada kalıyordu ve dört duvar arasında geçiyordu günleri. Sakinleştirici yüzünden ağırlaşmış bedenini bırakıvermişti. Baş ucunda konuşulanları bile duymadığına emindim. Yüzü oldukça zayıf ve solgundu. Tıpkı yüzü gibi vücudu da öyleydi. Choi San dediklerinde bu kadar genç olabileceğini inanın hiç düşünmemiştim. Çünkü kapıdan içeri adımımı attığım anda burada gördüğüm en genç insan bile olabilirdi. 

Az önce büyük bir hengame uzun uğraşlarla sonlanmıştı. Bazı hemşireler dağılıp içeride sadece doktor ve tek hemşire kaldığında odanın önünden geçerken içeriye bakmıştım. Bu ne kadar doğruydu bilmiyordum ama bir dürtü beni bu kapının önüne kadar getirmişti işte. Ve gördüklerim karşısında sadece üzülmekten başka hiçbir şey yapamamıştım.

Bütün yol boyunca az önce olanları düşünmüştüm. Doktorla olan konuşmalarımızdan çok Choi San aklıma kazınmıştı. Olduğu durumdan mı etkilenmiştim bilmiyordum. İlk kez akranım olan birini bu halde görmüştüm sanırım. Bilinçaltıma girmiş olmalıydı. En sonunda düşüncelerimi dağıttım. Çünkü düşünsem de onun için elimden hiçbir şey gelmeyecekti. Bu yüzden daha başka şeylere odaklanmak istedim.

Anlatmıştım, bir şeyleri dökmüştüm içimden. Rahatlamış mıydım, henüz değil tabii ki. Fakat iyi geleceğine inanıyor muydum, evet. Çünkü iyi gelsin istiyordum. Kendimi buna odaklamıştım. İçimden bir nebze de olsa bir şeyler çıkmıştı ve ben sanki zihnimde biriken zehrin bir kısmını dışarı akıtmışım gibi hissediyordum. Bu zehirli şey beni daha da ele geçirmeden yavaş yavaş dökmeye başlamıştım onu. Anlattığım şeylerin pişmanlığını yaşamıyor muyum diye soracak olursanız evet yaşıyordum. Bu zamana değin kendime bile dökemediğim gerçekleri birine anlatmıştım ve kendimi biraz olsun suçlu ve pişman hissediyordum. Kimseye güvenimin olmamasındandı bu biliyorum. Güven eksikliğim böyle durumlarda baş gösteriyordu işte, elden ne gelirdi ki... 

Okula geçtiğimde dersliğime doğru adımlamaya başladım. Aslında bugün evde olmayı yeğlerdim. Fakat evde olursam düşünüyordum, düşündükçe kendimi yiyordum. Bu yüzden hiç gerek yoktu, burada olmam çok daha iyiydi. Fakat bu düşüncem Minjoon'u görmemle yerle bir olmuştu. Yanında arkadaşları vardı. Suratı beş karıştı. Üzgün olmasını gerektirecek bir şey yokken üstelik. Onu görmemiş gibi yaparak sınıfıma girmeye çalıştım. Fakat başarısızdım.

"Wooyoung!" Gözlerimi sabır diler gibi kapatıp ona döndüm. Karşımda ezikçe durmasına o kadar katlanamıyordum ki, sanki her şey benim başımın altından çıkmış gibi, sanki her şeyi ben yapmışım da onun hiçbir kabahati yok gibiydi. Ve insanlar da böyle düşünüyordu. Herkes tarafından suçlanıyordum. İnsanlar umrumda değildi tabii ki ama yapmadığım şeyler yüzünden de bu tarz tepkiler almak can sıkıcı olabiliyordu.

"Wooyoung, nasılsın? Nasıl hissediyorsun? Kötü günler geçiriyorsan bana anlatabilirsin."

Boş gözlerimle ona baktım. Ciddi miydi gerçekten? Üzgün olmam mı gerekiyordu? Ne cevap vermem gerektiği hakkında bile kararsızlık yaşıyordum çünkü hayatımda ilk kez bu kadar aşağılık birini görmüştüm. Bir insan ancak bu kadar gururunu ayakları altına alabilirdi. Kendini ancak bu kadar alçaltabilirdi gözümde. Tahammül sınırımın sonundaydı artık.

"Üzgünüm Minjoon, çok üzgünüm. Ama neden biliyor musun? Seninle geçirerek heba ettiğim bunca zaman için üzgünüm. Bir daha karşıma çıkma bu son uyarım." Yanından ayrılıp sınıfıma girdim. Sürekli karşıma çıkıp çıkıp durması, sevdiğini sanıp ruh hastalığı yapması beni delirtiyordu. Bu sevgi değildi, bu aşk da değildi. Bu bambaşka bir şeydi. Takıntılıydı. Ve artık beni korkutmaya başlıyordu. Derse olan odağımı kaybedip geri toplayamayacağımı anladığım da başımı koluma yaslayıp gözlerimi dinlendirmeye karar verdim.

***

Yakın zamanda bir şeyler yaşadığınızda, o şeyler sürekli zihninizi kurcalamaya başlardı. Devamlı kafanızın içinde o şeyle ilgili kırk tane tilki dolanırdı. Ya da bilinçaltınız fazlasıyla sizi ele geçirirdi ve uyurken bile o şeyi görürdünüz. Bunun en kötü yanı da korku, kaygı ve endişeyle olmasıydı. Elinizden gelen bir şey olmuyordu, ister istemez kafanızda büyütüp büyütüp duruyordunuz ve tek huzurlu olduğunuz anda, uykuda bile, rahata eremiyordunuz.

Az önce gördüğüm bu şey beni uykudan sıçrayarak uyandırıp derin derin nefesler aldırırken bırakın kalkıp su içmeyi yerimden bile kıpırdayamadım. Kendimi ne derece sıktığımı bilmiyordum ki vücudum tamamiyle ağrıyordu ve hâlâ kilitlenmiş gibiydi. Az sonra kendime gelince elimi yüzümü yıkamaya bile korka korka gittikten sonra mutfakta kısa bir mola verip suyumu içtim yavaşça. Ardından tekrar odama gidip uyumayı denedim. Tekrar aynı kabusu görmek istemiyordum.

Tekrar tekrar Minjoon u  görmek istemiyordum. Kabuslarımda hâlâ peşimi bırakmıyordu ve kendimi sürekli onunla beraber görüyordum. Çıldırmama yetip de artıyordu bile. Zar zor uyumayı denedim. Lakin yatağın içinde dönüp durduktan sonra uyuyamayacağımı anlayınca üzerime bir şey alıp balkona çıktım. Çıkarken de ne zaman aldığımı bile hatırlamadığım sigara paketini ve çakmağı da yanıma aldım. Bağımlı biri değildim, sadece arada bir canımın sıkkın olduğu zamanlarda içmek iyi geliyordu işte. Hayatta her şeyin tadını almak gerekirdi fakat bağlanmak tam anlamıyla felakete dönüşüyordu. Bir şeye bağlanmak son derece kötüydü. Söz konusu bu bir insansa, çok daha beterdi. Bağlandığınız kişi için de zordu bu. Bir yıla yakın bir süre benim için oldukça zordu misal. Bir şeyleri koparmak, bitirmek istedikçe yapamıyordum. Can acıtıcı olmuştum çoğu zaman, kalp kırmıştım. Ama karşımdaki insan beni anlamıyordu. Ne istediğimi anlamadı hiçbir zaman. Onunla olmak istemediğimi göremediğinden dolayı günah keçisi bendim işte.

Adımı kötüye karalamasını veya başkalarının ne düşündüğünü umursamıyordum ama bana zarar vermişti tüm yaşananlar. Uzun bir zamandır sanki kafesimdeydim. Ve şimdi özgürlüğüme kavuşmuştum. Bunun bana iyi gelmesi gerekiyordu ama kafesteyken çok darbe almıştım. Orada yaşadıklarım hâlâ kabuslarımda karşıma çıkıyordu. Hâlâ baskısı altına alıyordu beni.

Çaresizlikle sigaramı balkon demirine söndürdükten sonra içeri girdim.
Daha fazla uyumazsam daha fazla düşünecektim ve bu döngü böyle devam edecekti. Neyseki bir dahaki seansa da az bir zaman kalmıştı. Karşımda beni anlayan ve dinleyen biri oldukça konuşmanın aslında ne kadar kolay olduğunu anlamıştım. Anlamayı geçtim, bu zamana kadar beni bu denli dinleyen kimse olmamıştı hayatımda. Bu yüzden bu bana birazcık rahatlık vermişti. Anlaşılmak her zaman güzel bir duyguydu çünkü.

------------

Selamm!! Taze taze bi bölümle geldim. Bu bölüm biraz Woo'nun iç dünyasını betimlediğim bir bölüm oldu bir dahaki bölümde de artık yavaş yavaş hem Woo'ya hem San'a odaklanmaya başlayacağız. Umarım hoşunuza gitmiştir. Lütfen yorumlarınızı eksik etmeyin, benim için çok önemli ve değerliler🙃Sağlıcakla kalın💗

Sandman | woosan ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin