Blackfield-Pain
Çiçekli bahçeye ve önümüzdeki klasik, geleneksel anıt mezarlığa baktık bir süre. Ellerime kenetli elleri daha sıkı tuttum. Bakışlarım yanımdaki bedeni bulduğundaysa yutkunduğunu gördüm birkaç kez. Zordu bu onun için. Bu yüzden de hazır olana kadar bekledim. Ne zaman 'hazırım' derse o zaman girecektim. Lakin onun gözleri daha içeriye adım atmadan, annesini görmeden dolmaya başlamıştı. Sarılmak istedim fakat sarılırsam tamamen kendini bırakmasından endişe ettim. Çünkü güçlü olmak zorundaydı. Ayakta durmak ve uzun süre sonra annesini mutlu bir şekilde ziyaret etmeliydi.
O kendini hazır hissedip adımlayınca bende peşinden gitmiştim. Sonra annesinin anıt mezarına doğru gidişini izlemiştim. Ayakları titreye titreye yürüyordu. Önünde durdu. Gözlerinden sessizce yaşlarını akıttı. Dudakları titredi konuşmak istedikçe, konuşamadı. Derince yutkundu birkaç kez. Onu yalnız bırakmam gerektiğini anlayınca elimi yavaşça çektim. Kapıdan çıktığımda gözlerim dolmuştu. İçeriden kulağıma dolan ağlama sesleri benimde ağlamama sebep olurken kendime engel olmaya çalıştım. Sessiz hıçkırıkları kulaklarıma dolarken kalbimin üstünde bir ağırlık hissettim. Sonra sesini işittim. Konuşmaya başlamıştı.
"Özür dilerim... Sen bunu hak etmemiştin anne, özür dilerim. Haneul'ı öylece bıraktım, bana çok kızgınsın biliyorum. Fakat o çok güçlü biliyor musun? Hepimizden daha güçlü. Keşke onun gibi olabilseydim ben de, keşke onun yanında kalabilseydim. Keşke sadece kendim mahvolmuş gibi davranmasaydım, ona böyle hissettirmeseydim. Ama elimde değildi anne, yemin ederim. Yemin ederim ki böyle olmasını istemedim. Kendime engel olamıyorum. Çok korkuyorum, iyi olmak zorundayım biliyorum ama... Bu çok zor. Şimdi daha iyi anlıyorum, hayatın senin için ne denli zor olduğunu. Belki de şimdi daha mutlusun, bilmiyorum. Sadece bunu umuyorum. Elimden başka türlüsü gelmiyor."
Bir müddet durdu ve sadece ağlayışlarını işittim. Sonra tekrar boğazını temizledi. "Hayatımı güzelleştirecek birini buldum, beni hayata döndürdü. Ona sonsuza kadar minnettarım. Benim kalbim oldu biliyor musun? O olmasaydı her şey daha kötü olurdu. Artık aynaya bakmaktan korkmuyorum çünkü yüzümdeki tüm renkler yerine gelmiş gibi. Ve her şey onun sayesinde. Eminim sen de onu çok severdin. Çok güzel biri, ona bakmaya doyamıyorum. İyileşmeye çalışırken aynı zamanda beni iyileştirebilecek kadar mükemmel biri. Gözlerinde binlerce kırık yıldız tozu taşıyor fakat onları dahi mükemmelleştiriyor. Sanırım artık mutluyum, belki de mutlu olmak istiyorum o yüzden. Fakat artık gözün arkada kalmayacak. Seni seviyorum annecim."
Duyduklarım kalbimi hem hafifletip hem de ağırlaştırırken kendimi toparlamaya çalıştım. Choi San beni mahvetmişti. Bir o kadar mahvolurken bir o kadar da gönlümü fethetmişti sanki bir kez daha. Adım seslerini işittiğimde toparlandım alelacele. Yanıma geldiğinde direkt sarıldım. Bundan başka elimden gelen bir şey yoktu. O da bana sımsıkı sarılırken ikimizin de gözlerinden yaşlar düşmeye devam etti. Yüzünü avuçlarım arasına alıp gözyaşlarını sildim yanaklarından süzülürken.
Sonra elinden tutup dışarı çıkardım. Biraz yürümek ona da iyi gelecekti. Ayaklarımız bizi Han Nehrine getirdiğinde herhangi bir yere oturmuştuk.
"İyi misin?" Uzun zamanlı sessizliği sonunda bozmuştum. Başını olumlu anlamda sallamıştı. Yakınlardaki bir yerden aldığımız kahveleri yanımıza koyduktan sonra San başını, elleri arasına alıp sıkıntılı bir nefes vermişti.
"Çok kötü hissettim. Kendimi çok suçlu hissettim."
"Suçlu hissetmeni gerektirecek bir şey yok ki bebeğim, sen elinden ne geliyorsa onu yaptın."
"Daha fazlasını yapabilirdim, annemin yokluğunu hissettirmeyebilirdim Haneul'a. Kendimi bir an önce toparlayabilirdim, onu yalnız bırakmayabilirdim...."
"Yaşadıkların kolay şeyler değildi, sen bizzat olayların içinde büyüyen birisin San. Bu yüzden mahvolduğun için kendini suçlayamazsın." Yüzüme bakmadan konuşmaya devam etti.
"Ayakta durmak zorundaydım..."
"Hala öylesin San. Hiçbir şey tam anlamıyla geçmiş değil. Kimsenin içi soğumuş değil. Sen hala onun için ayakta durmak zorundasın. Toparlanmaya ihtiyacın vardı, kendine zaman tanıman gerekiyordu. Şimdi Haneul'a odaklanmak zorundasın. O ve kendin için çabalamak zorundasın. O kız hala senin gelip bir gün üstünü örtmeni bekliyor San. O kadar çaresiz ve yalnız ki, o kadar herkes yok ki hayatında. Ne yapacağını bilmiyor. Ama hala ısrarla bir şeylere tutunmaya çalışıyor. Çünkü biliyor ki bir yerlerde onu izleyen annesi var. Onun için yaşamak istiyor. Çırpınıyor San, sana bir şey olmasın diye çırpınıyor. Bazen öyle çok çırpınıyor ki seni düşünmekten kendini düşünemiyor. Çünkü bir tek sen kaldın hayatında. Elinde avucunda kalan hiçbir şeyi bir kere daha kaybetmeyi göze alamaz. Bu kadarını kaldıramaz."
Söylediklerim onu daha da yıpratsa da bir şekilde artık uyanması gerekti. Hiçbir şey için olmasa bile kardeşi için direnmek zorundaydı. Yalnızlık bazen öyle can acıtıcıydı ki; etrafında seni anlayan birinin olmaması, sana destek verecek, sırtını sıvazlayacak birinin olmaması öylesine mahvediciydi ki...
Kimse hak etmezdi yalnızlığı. Biz, insanlar birilerine ihtiyaç duyardık işte. Yalnız doğar yalnız ölürdük ama o doğumla ölüm arasındaki süreçte de hayatımızda birilerini isterdik. Yapamazdık, yalnız yapamazdık. Canımıza tak ederdi bir süre sonra.
"Geç mi kaldım sence?" Başımı olumsuz anlamda salladım hemen.
"Hiçbir şey için geç kalmadın."
***
Onu kendi ellerimle bir kez daha hastaneye götürdüğümde bunun artık son kez olacağını biliyordum. Çok yakında onun tamamen taburcu olacağının bilincindeydim. San çok değişmişti ve bu süreci iyi yönettiğine emindim. Belki de bu son kopuşumuzdu birbirimizden. Artık ayrılık yoktu bizim için.
"Söylediklerimi unutma, hepimizin sana ihtiyacı var." dedim veda etmeden önce. Kollarını belime sarmıştı oturduğu yerde. Saçlarına öpücük kondurdum.
"Seni seviyorum." dedim dudaklarına öpücük bıraktıktan sonra. Gülümsemişti ve aynı şekilde karşılık vermişti.
"Kendine iyi bak, belli mi olur belki birkaç güne alırım seni burdan." Göz kırpmıştım aynı zamanda. Kıkırdamıştı ifademe.
"Bekliyor olacağım." demişti. Sonra veda edip çıkmıştım odadan. Dışarı çıktığım anda derin bir nefes alıp vermiş sonra da yola koyulmuştum. Kötü şeylerin olacağını söyleyen iç sesime karşı çıkıp aklımca susturmuştum onu da. Çünkü her şey mükemmel olacaktı, inanıyordum.
----
SELAMM HERKESEE! Normal şartlarda bu gece final bölümünü de yayınlayacaktım fakat daha önce yazdığım final bölümünü değiştirip yeniden yazmaya karar verdim. Ve finali 2 parta ayırdığım için düzenlemesi biraz zaman alıcak. Bu yüzden final bölümünün 2 partını da yarın yayınlayacağım, sona gelmişiz gibi hissediyorum. Sandman bittiği anda çok büyük bir boşluğa düşecek gibiyim ama daha fazla bekletmek istemiyorum kimseyi. Şimdilik hoş kalın hoşça kalın:)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sandman | woosan ✓
Fanfiction𝑅𝑢ℎ𝑢𝑚𝑑𝑎𝑘𝑖 𝑐̧𝑖𝑐̧𝑒𝑘𝑙𝑒𝑟𝑖𝑛 𝑜̈𝑙𝑚𝑒𝑠𝑖𝑛𝑒 𝑖𝑧𝑖𝑛 𝑣𝑒𝑟𝑑𝑖𝑔̆𝑖𝑚 𝑖𝑐̧𝑖𝑛 𝑜̈𝑧𝑢̈𝑟 𝑑𝑖𝑙𝑒𝑟𝑖𝑚. 𝑂𝑛𝑙𝑎𝑟ı 𝑦𝑎𝑠̧𝑎𝑡𝑎𝑐𝑎𝑔̆ı𝑚𝑎 𝑠𝑜̈𝑧 𝑣𝑒𝑟𝑚𝑖𝑠̧𝑡𝑖𝑚. 𝐹𝑎𝑘𝑎𝑡 𝑠𝑒𝑛 𝑠𝑎𝑘ı𝑛 𝑜̈𝑙𝑑𝑢̈𝑟𝑚𝑒 𝑔𝑢̈𝑧𝑒𝑙 𝑐...