14- Ölümü Tatmış Güçsüz Kollar

57 4 13
                                    

Güven fazlasıyla önemli bir duyguydu. Bir arkadaş, bir sevgili veya aileye duyulan güven kişi için elzemdi. Fakat ben bundan yoksunlaşmaya başlamıştım. Çünkü güvendiğim insanlar sürekli bana zarar veriyordu. Onlara kendimi her açtığımda pişmanlık duyuyordum. Beni hep yanıltıyorlardı. Belki de benden kaynaklanıyordu, bilmiyorum. Belki de güvenmemem gereken kişilere güveniyordum. Sonunda yine kendim üzülüyordum. İşte şimdi karşımda duran ve samimiyetine inandığım bu iki kişi de aynısını yapmıştı bana. Ben onlara içimi açarken, onlar gidip de psikolojik tedavi gören biriyle ilişkim olduğunu tüm okula yaymışlardı. İronik olansa benimde psikolojik tedavi görmemdi. Tek fark, San'ın hastanede kalıyor olmasıydı. Bu tür düşüncelerin utanılası mı gülünç mü olduğuna karar vermek bir hayli zordu. Okulda barınmam öyle zorlaşmıştı ki artık katlanamıyordum. Seonghwa ve Hongjoong'dan da darbeyi yemiştim. Hiç yapmaz dediğim insanlar da beni yanıltmışlardı ne yazık ki.

"Yani bizim yaptığımızı mı düşünüyorsun?" Seonghwa'nın inanamayarak sorduğu soruya boş bakışlarımla cevap verdim. Gerçekten onlardan başka bilen yoktu ve kim nasıl öğrenebilirdi böyle bir şeyi?

"Saçmalama Wooyoung. Neden böyle bir şey yapalım?" Hongjoong'da aynı ifadeyle sorduğunda artık dayanamadım.

"Bunu bir tek siz ikiniz biliyordunuz. Asıl size sormak lazım. Ağzım burnum kırıldığı için seviniyor olmalısınız. Eğlenceniz bittiyse müsaadenizle ben hayatıma devam etmek istiyorum."

İkisinin ortasından geçip gittim. Belasına sövdüğümün okulunda her gün biri bana zıt gitmese olmuyordu resmen. Pataklamak istiyordum herkesi. Önüme çıkan kim varsa... Öyle garip bakıyorlardı ki artık dayanamıyordum. Ağır geliyordu. Böyle şeylerin lisede bırakılacağını düşünürdüm ama bu üniversite denen illetinde pek bir farkı yoktu. Herkes midemi bulandırıyordu, istisnasız herkes.

Adımı ağzından duymaya tiksindiğim bir diğer insan evladı çıkmıştı karşıma. Zaten onun bu mantar gibi her yerde bitmelerinden gına gelmişti. Sıkıca gözlerimi kapatıp nefes aldım ona dönerken.

"Her şey yolunda mı Wooyoung, bak eğer değilse bana anlatabilirsin. Biliyorsun." Yüzüne şaşkınca baktım. Ciddi olup olmadığını anlamaya çalışıyordum. Benimle dalga geçiyor olmalıydı.

"Minjoong, sen kimsin tam olarak?" diye sordum kaşlarımı istemsizce çatarken. Böyle bir tepki vereceğimi biliyor gibi yan ağız sırıtmıştı. Ama ben hızımı alamamış ve devam etmiştim. "İntikamını aldın, dövdürdün beni. Bak halimi de gördün buna çok sevinmen lazım. Şimfi gerçektne artık beni rahat bırak tamam mı?"

"Bunu benim mi yaptırdığımı düşünüyorsun?" Bu sefer de ben gülmüştüm alayla. Ondan başka kim benim dövülmemden zevk alırdı ki?

"Senden başka bundan haz alacak biri var mı?" diye sordum boş gözlerle ona bakarken.

"Peki, madem benim yaptırdığımı düşünüyorsun, bir deliyle çıkmanın bedelini böyle ödüyorsun demek..." Sözünü bitirmeden kafamı yüzüne geçirmiştim. Yerle bir olduktan sonra üzerine çullanıp daha da vurmaya başladım. Sonra bağırış sesleri duymuştum ve birileri tarafından Minjoong'dan ayırılmıştım. Beni ayıranlara baktığımda bunların Seonghwa ve Hongjoong olduğunu fark edip ellerinden kurtulmuştum.

"Onun hakkında bir daha ağzından böyle bir şey duyarsam daha kötüsünü yaparım." Orayı terk edip bahçeye çıkmıştım. Bir ağacın altına oturmuş sigaramı da yakmıştım. Yine şiddete başvurmuştum, yine ve yine. Kendime engel olamıyordum, beni kışkırtıyorlardı her seferinde. Bununla nasıl başa çıkacaktım, bilmiyorum.

Sandman | woosan ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin