30- Yaralı Kuş

32 6 6
                                    

*Park Bom& Sandara Park-Spring* (şarkıyı sonlara doğru açar ve sözlere dikkat ederseniz daha çok keyif alabilirsiniz;) Keyifli okumalarr)

Garip bakışların bize doğru yönlenmesiyle bizde aynı şekilde ona döndük. Ben San'ı doyurmayı kendime amaç edinmiş gibi ağzına bir şeyler tıkıştırırken Haneul garip ama komik bir bakışla bizi izliyordu. Hepimiz içinde olduğumuz duruma gülmeye başlamıştık. Dışarıdan bakan birinin bakış açısında gerçekten komik göründüğümüzün farkındaydım. Fakat San'ın ciddi anlamda bolca yemek yemeye ihtiyacı vardı.

Yemeğin sonunda ikisi de beni övmeye başlamış ve gururum okşanmıştı. Bu konuda iyi olduğuma bir kez daha karar vermiştim. Haneul salona geçerken televizyonun altında duran PlayStationları görmüştü. Tanrı bilir ne zamandır oynamıyordum onlarla. San, onun sesini duymuş ve içeriye gitmişti. Ben de görüş açımda olduklarından mutfaktan izliyor ve duyabiliyordum.

"Bir el atmaya ne dersin?" Haneul bunu dedikten sonra San büyük bir hırsla konsolu elinden kaptı ve oturup oynamaya başladılar. Onları izlerken, kim bilir en son ne zaman böyle vakit geçirdiler diye içimden geçirmeden edemedim. İlk oyunda elenen Sanla, Haneul sevinç naraları atmıştı. Elimde içeceklerle ve birkaç bir şeyle içeri girdim. "Hamlamışım, sen beni ikinci turda gör şimdi." Söylediğine ikimiz de kahkaha atmıştık. San'ın yanına oturdum ve ona talimatlar verdim, kazandığındaysa zafer bizimdi. Sonrasında oyunu bir kenara bıraktılar ve sohbet etmeye karar verdik.

"Wooyoung yarın kazı alanından döndüğümüzde, evime götürebilir misin beni? Merak ediyorum..."

San'ın o kırılgan ve masum bakışlarına inkar etmek çok zordu ama bu biraz kötü bir fikir olabilirdi. Oraya gidince kendini çok kötü hissedebilirdi. Geçmişte yaşamış olduğu şeyleri hatırlayabilir ve onda kötü bir etki yaratabilirdi. Kendini tamamen iyi hissetmeden bu çok zordu. Ben bir şey söyleyemeden Haneul çoktan itiraz etmişti.

"Gelmemen daha iyi. Oraya gelip kötü olmanı istemiyorum. Bunun için biraz daha beklesen olur mu?"

Bakışları bende gezinmiş ve Haneul'a katıldığımı belli edince pes etmişti. Yüzü düşse de belli etmemeye çalıştı. Her şey onun iyiliği içindi. Başka bir şey değildi.

Ötmeye başlayan kol saatimle ilaç saatinin geldiğini anımsayıp doktorun verdiği kağıdı kontrol ettim. Vereceğim ilaçtan emin olduktan sonra suyla beraber getirdim. Yuttuğundan emin olduktan sonra tekrar yerine koydum.

"Derslere ne zaman başlarız, Wooyoung?" Yanlarına döndüğümde Haneul'ın sorusunu cevapladım. "Sen ne zaman istersen..."

"Süper, o zaman hafta içi başlasak olur mu?" Onayladım onu ve haberleşeceğimiz konusunda anlaştık. Gitgide daha da samimi oluyorduk. Ve hoşnuttum bu durumdan. Sanla ilgili olan her şeyden hoşnuttum. Onunla ilgili olan her şeye ilgiliydim. Hani birini çok sevdiğinizde onun her şeyini bilmek isterdiniz ya, işte bende onun hakkında öğrendiğim her şeyde mutlu oluyordum. Onunla ilgili olan ne varsa beni mutlu etmeye yetiyordu.

Aniden telefonum titreşince mesajlar kısmına girdim. Abimden yıllar sonra mesaj almak ne kadar garipti. En son ne zaman iletişim kurduğumuzu bile hatırlamakta güçlenirken aniden mesaj atması da çok ironikti.

"Yarın benimle görüş, konuşmamız gereken bir şey var."

Kısaca yarın onunla görüşemeyeceğimi söylemiştim. Yarın Sanla ödevim hakkında araştırma yapmaya gidicektik. Hoş, müsait olsam bile gitmezdim. Ne konuşabilirdik ki ortak hiçbir şeyimiz kalmamıştı. Ciddi bir şey olup olmamasında kararsız kalsamda sonuçta bunu direkt söyleyebilirdi. Yüzümün düştüğünü anlayınca San bana döndü. İyi olup olmadığımı sorduğunda gülümsedim ve sorun olmadığını söyledim.

Sandman | woosan ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin