Karanlıktı, her yer öyle karanlıktı ki. Gözlerimin önünden siyah halkalar geçiyor gibiydi. Bir süre önümü görmeden yürümeye devam ettim. Ayağım bir şeye takıldığında sımsıkı kapattım gözlerimi. Açtığımda her şey normaldi. Banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım. Kendime gelmeye çalıştım. Açlıktan gözlerim kararmıştı ve üstüne hava bugün aşırı sıcaktı. Neredeyse bir haftadır hiçbir şey yememiştim. Dolabı açıp baktım ve yiyebileceğim tarzda bir şeyler bulamadığımdan geri kapatıp okul için hazırlandım.
Ders bitiminde Seonghwa ve Hongjoong ikilisinin yanına gittim. Uzun zamandır oturup konuşamamıştık. Kahvelerimizi alıp bahçeye çıktık.
"Nasıl gidiyor hayat?" Hongjoong'un sorusuyla yüzüm düştü. "Berbat" dedim kısaca. Ne olduğunu sorar gibi baktılar. Geçiştirmiştim. Dertlerimle kimsenin başını ağrıtmak istemiyordum. Sanla ilgili problem olduğunu düşünüyorlardı. Son yaşananlar pek iyi şeyler olmasa da ondan sonraki haftalarda San biraz daha iyi hissetmeye başlamıştı. O zamanki haline göre daha normalleşmişti.
Benim meraktan içimin içimi yediği bir başka şey vardı. Babam hayatım hakkında bu kadar şeyi kimden, nereden öğreniyordu. Şu aralar gündemimde bu vardı. Benimle bu zamana kadar ilgilenmemişken sırf kendine laf gelmesin diye peşime adam takmış bile olabilirdi. Bu denli ruh hastasıydı ve her şeyi yapardı.
Düşüncelerime dalmışken beni Seonghwa'nın sorusu kendime getirmişti. "San nasıl? Lütfen artık sevgili olduğunuzu söyle." Tavrına karşı küçük bir kıkırtı bıraktım. Bu fangirl gibi davranma havaları beni çok güldürüyordu. Biraz da ortamı neşelendirmek için yaptığının farkındaydım elbet.
"Üzgünüm Hwa ama beklentilerini karşılayabilecek bir cevabım yok." dedim hala gülümserken. Bıkkınlıkla nefesini geri bırakmış ve gözlerini devirmişti.
"Nasıl birbirinize itiraf etmeden durabiliyorsunuz?"
"Ay Seonghwa yeter, insanların ilişkileriyle neden bu kadar ilgileniyorsun?" Ben bir şey demeye kalmadan Hongjoong çoktan araya girmişti. Hafif kızgın hafif de meraklı sorusuna Seonghwa kollarını birleştirip geri yaslandı. "Shipim gerçek olsun istiyorum sadece." diyerek mızmızlandı. Hongjoongla ikimiz kahkaha atmıştık cevabına karşı. Bunu beklemiyorduk açıkçası, fazla açık sözlüydü. Sonra o da bize dahil olup kıkırdamıştı.
Havadan sudan muhabbetlere başladığımızda, bu sıcak havaya rağmen nasıl burda hâlâ oturduğumuzu sorguladım. Ardından içeri girmek istediğimi söyledim, Hongjoong ve Seonghwa da bana katılmışlardı. Oturduğumuz yerden kalkarken hafiften başım dönmüştü tıpkı sabah olduğu gibi. Ama umursamadan yürümeye devam ettim. Fakat öyle bir karartı gelmişti ki gözlerime hiçbir şey görememiştim saniyelik olarak. Vücudum kendini bırakmak istiyor gibi saldı ve gözlerimdeki karartı tekrar yerine oturdu.
***
Güç bela gözlerimi açtım. Etrafa bakındım ve beyaz perdelerden başka hiçbir şey göremedim. Hastanedeydim, en son bayıldığımı hatırlıyordum. Yavaşça doğruldum yerimden. Kolumda serum vardı. Hiçbir yere gidemezdim ki böyle. En azından doktoru bulursam ne zaman çıkacağımı öğrenirdim. Serumun demirinden tutup perdeyi ittirdim. Seonghwa koştura koştura yanıma geldi. Burda olduğunu düşünmemiştim hiç. Ardından Hongjoong da geldiğinde ikisini de gördüğüme anlık şaşırmıştım.
"Wooyoung, iyi misin? Yerinden kalkmaman lazım. Gel..." Kolumdan tutup beni geri oturttu yatağa. Serumu da düzeltti.
"Noldu ki Seonghwa?" En son bahçede olduğumuzu hatırlıyordum ve sonra başı dönmüştü. Bayılmıştım sanırım ve onlar da telaşlanıp hastaneye getirmişlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sandman | woosan ✓
Fanfiction𝑅𝑢ℎ𝑢𝑚𝑑𝑎𝑘𝑖 𝑐̧𝑖𝑐̧𝑒𝑘𝑙𝑒𝑟𝑖𝑛 𝑜̈𝑙𝑚𝑒𝑠𝑖𝑛𝑒 𝑖𝑧𝑖𝑛 𝑣𝑒𝑟𝑑𝑖𝑔̆𝑖𝑚 𝑖𝑐̧𝑖𝑛 𝑜̈𝑧𝑢̈𝑟 𝑑𝑖𝑙𝑒𝑟𝑖𝑚. 𝑂𝑛𝑙𝑎𝑟ı 𝑦𝑎𝑠̧𝑎𝑡𝑎𝑐𝑎𝑔̆ı𝑚𝑎 𝑠𝑜̈𝑧 𝑣𝑒𝑟𝑚𝑖𝑠̧𝑡𝑖𝑚. 𝐹𝑎𝑘𝑎𝑡 𝑠𝑒𝑛 𝑠𝑎𝑘ı𝑛 𝑜̈𝑙𝑑𝑢̈𝑟𝑚𝑒 𝑔𝑢̈𝑧𝑒𝑙 𝑐...