24- Anlatılamayan Gerçekler

55 8 24
                                    

*Sufjan Stevens- Mystery of Love* (En başları şarkıyla birlikte okursanız çok daha keyif alırsınız, keyifli okumalar:)


Güneşli lakin bunaltıcı bir sıcak olmadığında hava ne kadar da huzurlu olurdu değil mi? Hem içlerimizi ve bizi ısıtan sıcak vardı hem de hava bir o kadar serindi. Çiçeklerin bir sağa bir sola sallanırken çıkardığı o iç rahatlatıcı sesi duyabiliyorduk. Rüzgar yüzümüze vurup geçiyordu ve çeşitli yerlere vurup geçiyordu onları da. İşte tam da böyle bir hava vardı. Arabadan inmiş ve valizimi de indirmiştim ardımdan. Bahçede beni bekleyen simayla göz göze geldiğimde kocaman gülümsemiştim. Beni görünce oturduğu verandadan çıkmış ve ayağa kalkıp kollarını açmıştı. Koşa koşa boynuna atlayıp sarılmıştım. Bellerimi saran elle beraber etrafımda döndürdü. Başımı yasladığım omzundan ayırıp dudaklarına bir öpücük kondurdum. Çok özlediğimi hissediyordum onu. Özlemimin tarifi yoktu. 

"Özledim." İçi gidiyormuş gibi baktı gözlerime. "Bende çok özledim sevgilim." diye ekledi. Sonra içeriden gelen çocuk seslerine yöneldim. Koşa koşa iki kız çocuğu yanımıza geldi. 

"Hoş geldin baba." Büyük olan kızım tatlı diliyle konuştu. Eğilip onlara öpücükler kondurdum. Sarılmalarına karşılık verdim. O kadar sıkı sarılıyorlardı ki bir an boğulacağımı bile düşünmüştüm. 

"Babanızı üzmediniz değil mi?" diye sordum. İkisinin de yalan söylediği bariz belliydi lakin yine de inkar etmişlerdi. "Tabii ki hayatım, hiç üzmediler beni. Tıpkı iş seyahatine gitmeden önce onlara tembihlediğin gibi. " San'ın alaylı söylemine sadece minik bir kıkırtı bıraktım. "Hadi içeri geçelim. Açsındır hayatım." San'ın önerisine uyup kızlarımın elini tuttum ve içeri geçtik. Masaya baktığımda San'ın fazlasıyla özendiğini görüp ona teşekkür mahiyetinde bir öpücük daha vermiştim. 

Gözlerimi açtığımda, camımdan içeri giren ışık hüzmesi gözlerimi acıttı. Yerimden kalktım. Gözlerimi ovuşturdum. Az önce yaşadığım o güzel ana ne olmuştu ki? Hepsi bir rüyadan mı ibaretti yani? Oysaki çok gerçekçiydi benim için. Öyle ki rüyanın bende bıraktığı o müthiş mutluluktan dolayı kıkırdamıştım kendi kendime. İlk kez gülümseyerek uyanmıştım yeni bir güne. 

Tek gayem bir gün bu rüyanın gerçeğe dönüşmesini sağlamaktı. Şayet sadece bir rüya iken bile beni böylesine mutlu edebildiyse, gerçeği bende neler hissettirecekti tahmin bile edemiyordum. 

Tıpkı rüyada da olduğu gibi güneşli bir güne uyanmıştım. Güzel bir rüyadan uyanmanın getirdiği mutlulukla uzun zaman sonra kahvaltı bile etmiştim. Kahvaltı ederken aklıma Seonghwa gelmesi de çok ironikti gerçekten. Onun anne öğütleri bazen aklımın bir köşesinde uyanıyor ve gülmeme sebebiyet veriyordu. Gerçekten herkesin hayatında Seonghwa gibi bir arkadaşı kesinlikle olmalıydı. 

***

Kapıyı tıklattım ve içeriden beklediğim sesi duyunca hiç vakit kaybetmeden girdim. "Yine ve yine ben geldim." Sesim öyle neşeli çıkmıştı ki ben dahi kendime şaşırmıştım. Buraya gelene kadar geçen zamanda beni üzecek hiçbir olay olmamıştı ve bugün dışarıdaki insanlara daha az sinir olmuştum. Sanırım bugün her şeye pozitif bakan yönüm daha baskındı. 

"Yine ve yine hoş geldin." Kollarını açtı. Sımsıkı sarıldım. Onun tarifsiz ama iç ferahlatıcı kokusunu içime çektim. "Birileri özledi mi acaba beni?" Yandan yandan bakıp bıyık altından güldüm. "Sormana gerek mi var? Ben seni her zaman özlüyorum."  Verdiği cevap fazlasıyla hoşuma gitmişti. Bugün dışarıda oturmayı teklif etmiştim. Kabul etmişti ve odasında duran minik aynanın karşısına geçip saçlarını el yordamıyla düzeltmişti. 

Sandman | woosan ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin