27- Tanımlanmayan Duygular

28 7 6
                                    

Kampüse girmek üzereyken arka taraftan gelen seslere istemsiz kulağımı kabartmıştım. Birilerinin bağırış sesleri işitiliyordu. Merakıma yenik düşüp sesin geldiği yöne adımladım. Uzaktan gördüğüm kadarıyla Changbin ve bir çocuk tartışıyorlardı. Tam tartışma da denemezdi aslında daha çok Changbin çocuğa saldırıyordu ve tehdit ediyordu. Yine kimin hayatını karartmaya karar vermişti bilmiyordum ama birinin buna dur demesi gerekiyordu. Çünkü gittikçe sınırını aşıyordu ve asla durulmuyordu. Kimse ona ses çıkarmadığı için her defasında daha kötüsünü yapmaya kalkıyordu. 

Karşısındaki çocuk onun elinden bir şey almaya çalışsa da Changbin izin vermeyerek onu duvara ittirmiş ve boynuna yapışmıştı. Bu kadarına dayanamayıp aralarına dalmıştım. Changbin'i çocuktan ayırıp ittirdim. Ne olduğunu afallamıştı. Beni görünce yüzüne pis bir sırıtış kondurmuştu. 

"Ooo Minjoong'un artığı da burdaymış."

"Düzgün konuş!" Uyarımı yapmama rağmen akıllanmadan konuşmaya devam etti.

"Öyle değil misin Minjoong senin götüne tekmeyi bastı." İğrenç sırıtışını sürdürmeye devam etti tüm bu aptalca söylemleri yaparken. 

"Senin beni kışkırtma kozun bir tek bu mu cidden? Onu bile beceremiyorsun Seo Changbin. Minjoong'u bırakan benim! Üzgünüm, arkadaşınız size birazcık yalan söylemiş." Kinayeli tavrımdan sonra cevabını beklemeden yanımızda bizi izleyen çocuğa döndüm. Çaresizce yüzüme bakıyordu.  Yere düşen kitaplarını toplayıp eline tutuşturdum. 

"Sen şu deliyle ayrıldın sanırım. Şimdi de Yeosangla işi pişirmek istediğine göre?"

Hassas noktama basmıştı. Delirmemek için hiçbir sebebim yoktu. Attığım kafayla yere yığılmıştı. Eli kanayan burnuna gitti. Boş gözlerle bir bana bir de elindeki kanlara bakıyordu. 

"Bak seni son kez uyarıyorum. Bir daha benimle ilgili bir şey duyarsam ağzından, ya da benimle uğraşırsan çok daha kötüsünü yaparım!"

Okula doğru yürümeye başladım. Ne diye uğraşıyordu benimle anlamıyordum. Evet Minjoong'un arkadaşıydı fakat şu günlerde artık araları çok da iyi sayılmazdı. Minjoong'un hayatına yeni bir sayfa açtığını anlamıştım. Eski arkadaşlarıyla bile görüşmüyor, konuşmuyordu gördüğüm kadarıyla. Benimle uğraşmayı zevk edinmişti. Artık katlanamıyordum ama. Sınırları fazla zorluyordu. 

Arkamdan gelen sesle duraksadım. Az önce adını yeni öğrendiğim çocuktu. Nefes nefese kalmıştı.

"Teşekkür ederim, Wooyoungdu değil mi?"

Başımı salladım sadece. Elini uzattı. Tekrar ismini söyledi. Ama umrumda değildi. Sadece acımıştım, alt sınıflardandı çünkü. Kendini ezdirmesine tahammül edememiştim. 

"Ne istiyordu o tip senden?"

Elini sıkmayınca yeniden kitaplarına sarıldı. Sıkıntılı bir nefes verdi. Ve başka bir yöne baktı.

"Önemli bir şey değildi. Ben yine de teşekkür ederim. İyi dersler." Yanımdan geçip gitti Yeosang. Anlam veremedim ne bağlantıları olduğuna ama fazla da uğraşmadım. Changbin en ufak bir şey de olsa taktı mı tam takardı. Çok büyük bir mesele olmadığı açıkça belliydi. Demiştim ya daha önce, üniversitede çok farklı tipler olurdu diye. İşte bu da en büyük örneğiydi. Hatta böyle alakasız insanlar birbirine düşebilir veya birlikte olabilirdi. İçindekiler kadar garip mekandı doğrusu. 

***

Ders bitiminde kolumdan tutup beni çekiştirmeye çalışan Changbin'e karşı tüm duygularımın harmanlandığı bakışlarımı gönderdim. Öfke, şaşkınlık, endişe... Ne ararsanız vardı o an içimde. 

Sandman | woosan ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin