26-Gökte Parıldayan Yıldız

30 5 7
                                    

Okulun kasvetli atmosfereine ayak bastığımda duyuru panosunun olduğu alan epey kalabalıktı. Ne olduğunu merak etmiştim. Lakin biraz kalabalığın dağılmasın beklemem gerektiğini düşündüğümden insanlar dağılınca ancak bakma fırsatı bulabilmiştim. Okulun yıl sonu partilerinden biriydi. Geçen sene de olmuştu fakat ben gitmeyi tercih etmemiştim. Minjoongla bu tür ortamlara girmek tam bir fiyasko olduğundan gitmemek en sağlıklısıydı. 

Dersliğime girip dersin başlamasını beklemiştim. Bir yandan da elimde kalemim önümde her zaman açık duran not defterime bir şeyler karalıyordum. Bazen aklıma dökülen şiir dizelerini not almak gibi bir huyum vardı. Bu yüzden nereye gidersem gideyim not defterimi de yanımda taşırdım bu yüzden. Bir de not tuttuğumda unutkanlığımın daha geç başlayacağına dair bir inanışım vardı. 

Parmak uçlarımdan dökülen şiir dizelerini her yazışımda aklımda beliren o simaya ithaf ediyordum, onun haberi olmasa da. Gariptir ki San'da daha önce yazdığım şiirlerin hiçbirinden bahsetmemiş veya okumamıştım. Belki ona yazdıklarımdan birkaç tanesini okumasına izin verirsem mutlu olabilirdi. Umuyordum ki o da benim gibi bu tür şeyleri anlamlı buluyordu. Yani, en azından buna inanmak istemiştim. 

Ben düşüncelerimle boğuşurken çoktan ders bitmişti. Sonuç olarak yine dersi dinleyememiştim.  Yaslandığım kolum uyuşmak üzereydi. Elimi şöyle bir iki kere salladım ve eşyalarımı çantama koydum. Sınıfa giren Seonghwa ve Hongjoong çekti dikkatimi. Bana doğru geldiklerini gördüğümde eşyalarımı toplamaya devam ettim.

"Baloyu duydun mu?" Seonghwa'nın heyecanlı sorusuna gözlerimi devirdim. 

"Günaydın Seonghwa, iyiyim sen nasılsın?"

Verdiğim tepkiye bozulmuş gibiydi ve hiç bozuntuya vermeden konuştu.

"Pardon ama heyecanlıyım yani."

"Öyle heyecanlı ki ne giyeceğini düşünüyor şimdiden." Hongjoong da onunla alay eder gibi konuşunca şakadan bozulmuş gibi yaptı. Kafeteryaya girdik ve klasik her zamanki gibi kahve alıp oturduk bir köşeye. Seonghwa çoktan internetten kıyafet arayışına çıkmıştı bile. Komikti. Seonghwa'nın bu halleri beni çok güldürüyordu ve bence sempatikti. 

"Daha kaç ay var, bırak şunu." Hongjoong elinden telefonu aldı ve masaya koydu.

"Bir buçuk ay var Kim Hongjoong, şık olmalıyım."

Tekrar eline telefonu aldı ve bakmaya başladı. Hongjoong'un başını olumsuz sallama tepkisine kıkırdadım.

"Sen kiminle gitmeyi planlıyorsun?" Hongjoong'un sorusuna omuz silktim başta. "Geçen sene gitmedim, bu sene de gitmeyeceğim." Seonghwa elindeki telefonu bir kenara bıraktı.

"Nasıl yani gelmeyecek misin?" Şaşkınlığına rağmen bir o kadar sakin bir tavırla karşılık verdim. 

"Yani pek ilgimi çekmiyor açıkçası." Omuzlarımı silktim basitçe. 

"Keşke San burada olsaydı..." Hiç aklıma gelmemişti açıkçası. Belki onunla olursam güzel olabilirdi ya da gitmek için hevesli olabilirdim. Fakat bu oldukça imkansız bir fikirdi. 

"Aman daha bir buçuk ay var. Düşünmek için erken."

Hongjoong'u onaylar gibi mırıltılar çıkarmaktan başka bir cevap vermedik. Çok kısa bir süre sessizlik oluşmuştu. Herkes sadece kahvelerini yudumlamış ya da kafeteryaya girenleri süzmüştük. Şu üniversite denilen yerde o kadar garip tipler vardı ki, ilk senemde çok fazla şaşkınlığa uğramıştım. Yani herkes çok farklı havalarda, çok ayrı dünyalardaydı. 

"Bu senin küçüklüğün mü?" Seonghwa'nın sessizliği bozan sorusuyla dış dünyaya dönüş yapmıştım. 

"Hayır, San'ın." Telefonumun arkasındaki resme bakarken cevapladım Hwa'yı. Kıs kıs güldü. Hongjoong da göz ucuyla baktı.

"Fotoğraflar da alınmaya başlanmış. Siz baya sevgilisiniz bu arada. Hiç öpüştünüz mü?" 

Onun biri ağzında biri boğazında halleri hep komiğime gidiyordu. Seonghwa cidden son derece eğlenceli bir tipti. Arada bir Hongjoongla atışıp durmalarıysa favorimdi. Fakat sorusuna cevap veremeyerek sadece güldüm.

"Ay kesin öpüştünüz. Ciddi misin?"

Hongjoong çoktan anladığı için gülmeye başladı. Seonghwa ise hâlâ şaşkındı. Benden net bir cevap bekliyordu ve asla o cevabı alamayacaktı. Dersim başlayacağından yanlarından ayrılırken Seonghwa'yı cevapsız bırakışım kim bilir nasıl sinirini bozmuştu. Fazla argo kullanan biri değildi ama belki de sövmüş bile olabilirdi. 

Derslerim bittiğinde oyalanmadan eve gelmiştim. Biraz dinlendikten sonra ders çalışmayı düşünüp odama yöneldim. Fakat dolabımın önünden geçerken üstündeki kutu gözüme takılmıştı. Tüm bu hislerime yenik düşüp kutuyu aldım. Aniden gelişen bir refleksti ve doğru değildi, biliyordum. Tereddütlü tereddütlü açtım siyah kapağı. Yine aynı şekilde elim içindeki kağıtların birine gitti. Açıp okusam çok saygısız bir hareket olacaktı. Fakat San baksam da bunun bir önemi olmayacağını söylemişti. Yine de çok gericiydi. Böyle düşünürken bir yandan kağıdı açmaya başladım. İlk cümlesini okuduğum mektubu anında kapattım. "Canım oğlum ve canım kızım..."

Bu annesinin mektubuydu ve yapamazdım, bu kadar ileri gitmemeliydim. Bu yüzden hemen geri koyup kapattım ve aynı ivedilikle kutuyu tepeye kaldırdım. Terleyen ellerimi üzerime sildim. Okusam bile kendimi iyi hissetmeyecektim. Suçluluk duyacaktım. Bu yüzden boş verdim. Bir gün gerçekten San bundan bahsederse ancak o zaman öğrenmiş olurdum.

En sonunda ders çalışma hedefime uyup çalışma masasına oturdum. Kaç saat çalışmıştım bilmiyorum. Yorgun düşen bedenimden dolayı sıkılıp kalkmıştım masadan. Salonda duran sigara paketine uzandım ve içinden bir dal alıp yaktım. Balkona çıktım ve sandalyeye bıraktım kendimi. Burda böyle oturunca aklıma San'ın herkesten habersiz buraya gelişi gelmişti. O gün balkonda dakikalarca oturuşumu izlemişti. Olay gibi bir gün olmasına rağmen ben hiçbir şeyin farkına değildim. 

Çok özlemiştim. Şuan yanımda olmasını öyle çok isterdim ki. İstediğimiz her an her şeyi yapabilme özgürlüğü bambaşka olurdu.

Çok ani olmuştu her şey. Birden hayatıma girmiş ve birden kalbimi çalmıştı. Tabii bunda benim de payım büyüktü. Onu hiçbir şekilde yadırgamamıştım. Benim için dışarıdaki insanlardan farklıydı fakat bu öylesine kötü bir farklılık değildi. San çok daha güzeldi her şeyden. Çok daha anlamlıydı benim için. Beni bu denli seveceğini hiç düşünmemiştim. Bana farklı davrandığını en başlarda biliyordum fakat aramızda bu türden bir bağ olacağını düşünmemiştim. San'ın duygularıma karşılık vermesi benim için mucizeydi gerçekten. Aramızdaki bu bağın bir adı olmasa da bizim için özeldi. 


_______

"Gökteki yıldızlar solsa bile sendeki güzellik ve canlılık sönmeyecek hiçbir zaman, sen her zaman parlamaya devam edeceksin."


----

Yıllar sonra bölüm attım*alkış sesleri*  Final için daha çok uzun bir zaman olsa da bölümleri bundan sonra hızlıca atıcam. Yakında yeni bir fic yayınlamayı düşünüyorum. Beklemede kalınn:)

Sandman | woosan ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin