41- Yangınlı Şiir

27 6 1
                                    

JİN(BTS)-EPİPHANY


San, kardeşiyle eski günlerdeki gibi evinde biraz vakit geçirmişti. Ve büyük çoğunlukla bunun ona iyi geldiğini biliyordum. Çıkarken yüzündeki tebessümden anlaşılabilirdi. Kapıdan çıkarken Haneul'ı öpücüklere boğmuştu. Onu sevdiğini defalarca dile getirmişti. Onu böyle görmek ikimize de garip gelse bile sadece gülümsemekle yetinmiştik. Çünkü artık onun tamamen iyileştiğini düşünüyordum. Kim bilir, belki de içi içine sığmıyordu da o yüzden böyle davranıyordu.

San yürümek istemişti bu yüzden yavaş yavaş yürümeye başladık. Sadece konuşmadan el ele yürüyorduk. Bu benim için en güzel terapi yöntemiydi.

"Aşkım." Ağzımdan istemsizce çıkan kelimeye fazlasıyla şaşırmıştı. Bende hiç düşünmeden söyleyivermiştim. Hoşuna gittiğini anlamaksa zor değildi. "Elma şekeri alalım mı yine?" Hevesli ses tonuma kıkırdadı.

"Küçük bir bebeksin şuan, benim gözümde."

"Bebekler elma şekeri yiyemezler." diyerek inkar ettim. Fakat bunu yaparken de tüm şirinliğimi ortaya koydum.

"Benim bebeğim yiyebilir." Elini omzuma atıp kendine çekti. Şah damarımın oraya öpücüğünü bıraktı. Sonra her zamanki elma şekeri satan arabanın oraya gittik ve elma şekerlerimizi aldık. Yolda yiyerek yürümeye devam ettik.

"Nereden geliyor bu elma şekeri sevdası anlat bakalım." diye sordu.

"Belki daha önce hiç bahsetme fırsatım olmadı ama küçükken benimle ilgilenen bir tek büyükbabam vardı. O yüzden o hep benimle vakit geçirirdi ve her zaman bana elma şekeri alırdı." Güzel günlerdi. On yedi yaşıma kadar olan her şeyi çok seviyordum yine de. O zamanlar ailemin beni sevmemesi bile benim gözüme batmıyordu. Sevgisizlik hissi yoktu yine de. Çünkü o duyguyu büyükbabam kapatıyordu. "Ve biliyor musun? Bana her seferinde 'umarım ileride karşına birlikte elma şekeri yiyebileceğin, çok mutlu olacağın biri çıkar' derdi."

Hayretle kaşlarını kaldırdı. O zamanlar bunun için çok zaman olduğunu düşünürdüm ama çoktan o kadar büyümüştüm bile. Hiç büyümek istemezken büyümek zorunda kalmıştık.  Yaşananlar bizi gereğinden fazla erken olgunlaştırmıştı. Fakat şuan için mutluydum. San ne zaman yanımda olsa ben mutluydum. Sanırım tek ihtiyacım olan sadece oydu. Sanırım birlikte sonsuza kadar elma şekeri yiyebileceğim birini bulmuştum. 

***

Bedenlerimiz gecenin sonuna doğru bitap düşmüştü. Uyumak için sıcacık yatağımıza girdik ve çeşitli şeylerden sohbet etmeye başladık. Bu benim çok hoşuma gidiyordu. Beraber gülüp eğleniyor ve olabildiğince sade, basit konulardan sohbet ediyorduk. Bir süre sonra da yorgun düşüp uyuyorduk zaten. 

Lakin ilk kez bu gece uykumuzun en tatlı saatlerinde bizi uyandıracak bir şey olmuştu. San'ın titremelerine uyanmıştım. Yatakta oturur pozisyondaydı ve zangır zangır titriyordu. Kendi kendine bir şeyler mırıldanıyordu. İlk kez böyle  görüyordum. Sanki tamamen aklını yitirmiş gibiydi. Yerimden hışımla fırlayıp başucumdaki ışığı açtım. Hafif ses tonuyla ona seslenmeye başlamıştım. Kendi mırıltılarından beni duymuyordu ama dediklerinden hiçbir şey anlamıyordum. Yüzünü kendime çevirdim. Bayan Lee'nin bu gibi durumlarda yapmamı söylediği şeyler zihnime dolunca elimi çabuk tuttum. 

Birkaç dakika sonra yavaş yavaş normale dönmeye başlamıştı. İlacından verdiğimde iyi hissetmeye başlamış olmalıydı. Omzumda dinlenirken oldukça sessizleşmişti. 

"Annemi gördüm rüyamda. Gittiğinden beri ilk kez oluyor." Son zamanlarda çok farklı davranışlar sergiliyordu ve fazlasıyla endişeliydim. Yarın hastaneye gidecektik ve bunun hakkında kesinlikle Bayan Lee ile konuşacaktım. Normal olmayan şeyler vardı. Her şeye çok az kalmışken tekrar başa dönmek belki de çok yoracaktı fakat tek isteğim San'ın eski düşüncelerine tekrar dönmemesiydi. Tekrar kötüye giderse yine eskisi gibi olurdu. Birçok kez intihar girişiminde bulunmuştu. Bu fikri ona unutturmak için aylarca elimden geleni ardına koymamıştım. Çirkin düşünceler zihnimi ele geçirdiğinde onları reddettim ve sadece yanımdaki bedene odaklanmam gerektiğini düşündüm. 

"Seni üzmeyecekse anlatabilirsin bebeğim." Tereddüt etmiş gibi bir süre duraksadı. 

"Önemli değildi. Uyuyalım hadi." 

Benden önce uzanmıştı tekrardan ama içimde tarif edemeyeceğim türde bir huzursuzluk vardı. Daha fazla soru sorarsam canını sıkacak gibi hissediyordum ama sormazsam da içim içimi yemeye devam ediyordu. Bu ikilem beni bitiriyordu. 

"San..." Dayanamamıştım. "Biraz konuşmak ister misin?" Kulağının arkasında kalan saç tutamlarıyla oynadım yavaş yavaş. Balkonda oturmayı teklif etmişti her zamanki gibi. Reddetmedim ve balkona geçtik. Gökyüzünde dolunay vardı yine ve ışığını yansıttığı yeri aydınlatıyordu. İçeriden nereye koyduğumu bile unuttuğum sigara paketini alıp gelmişti. Şaşırmıştım. Çünkü en son içmemekte kararlıydı. 

"Son kez." dedi elindeki tek dal sigarayı kastederek. Hiçbir şey demeyerek sigarayı içişine odaklandım bir süre. Gerçekten son kez gibi ciğerlerine doldura doldura içiyordu. Büyük bir zevkle içiyordu resmen. Sonlarına doğru geldiğinde hızlı hızlı çekti ve söndürdü. Dumanı yüzüme üflemesiyle istemsizce gözlerimi kapattım. 

"Nasıl hissediyorsun?" Omuzlarını silkti önce. "Boktan." dedi sonra da. 

"Sanırım eve gitmek iyi bir fikir değildi. Bir süre daha hastanede kalmalıyım. Buna ihtiyacım var."

"Tabii ki sana nasıl iyi gelecekse öyle olsun bebeğim." Her ne kadar ona böyle ılımlı yaklaşmış olsam da aslında umutsuz görmek canımı sıkıyordu. 

"Bayan Lee ile her şeyi görüşmelisin, biliyorsun değil mi?"  Hâlâ onun saçlarıyla oyalanıyordum. Ama o sadece kafa sallamakla veya basit mırıltılar çıkarmakla yetiniyordu. 

"Hâlâ bir şeylere inancın var öyle değil mi?" diye sordum bu sefer. Buna da aynı mırıldanır tonda cevap verince uzunca bir iç çektim. 

"Wooyoung, ya işler istediğimiz gibi gitmezse?" Sorusuna karşılık istemsizce tek kaşım kalktı. Neyden bahsettiğini anlayabiliyordum az çok. Daha uzun süre kalırsa diye endişeliydi. Aynen benim de endişeli olduğum gibi.  

"Bizde istediğimiz gibi gidene kadar mücadele ederiz o zaman?" Ay ışığının aydınlattığı kadarıyla gözlerime baktı. Benim kadar inançlı değil de tereddütlüydü biraz. Bunu normal karşıladım.  

"Ya buraya ait değilsem? Ya hak ettiğim son bu değilse Wooyoung?" Tüm vücudum aniden buz kesti. Kafasından çok farklı düşüncelerin geçtiğine şahit oldum. Yeniden o düşünce tarafından ele geçirilmişti. Bununla başa çıkabilirdik. Bir anlık gaflete düşebilirdi, empati yaptığımda onu anlayabiliyordum.

"Sence de buraya ait hissetmiyor musun? Bu eve geldiğinde mutlu olmuyor musun San?" Cevap almak için ısrarcıydım. Ve beni onaylamaya çalışmıştı. Belirsiz halleri beni mahvediyordu. 

"O zaman niçin böyle düşünüyorsun? Asıl sen oraya ait değilsin San, senin yanımda olmana çok ihtiyacım var. "

Gözlerime bakıp düşüncelerimi sezinledi ve ifadesine baktığımda az da olsa ikna olmuş gibiydi buna. Daha fazla uzatmak istemediğini anlamıştım. Uzun süreli sessizliğin içine girdi. Elimden tutup ikimizi de kaldırdı en sonunda. Ve hiçbir şey olmamış gibi odamıza gidip uyuduk. Sadece böyle düşüncelere düştüğünde onu hemen bundan vazgeçirecek bir neden, bir umut olmalıydı. Bir şeyleri ona hatırlatacak birisi olmalıydı, onu cesaretlendirecek ve içindeki o umut filizlerini yeşertecek... 


_______

" Yangınlı bir şiir gibiydi senin gözlerin. Hem yaşamak istiyordum hem de bin defa ölmek..."




Sandman | woosan ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin