37- Hayalini Kurduğum Yer

21 6 0
                                    

ATEEZ-TAKE ME HOME


10 gün sonra

İhtişam ve aura... Sahip oldukları bundan çok daha fazlaydı. Lakin ancak bu kadar tanımlayabiliyordum işte. Onun bu eşsiz havasına bir tanımlama yapmak mümkün değildi. Güzelliği karşısında dumura uğramış gibiydim ve o, bunun farkındaydı. Öyle ki ifademe bakıp bakıp gülüyordu. Hadi ama, nereden bilebilirdim Choi San'ın en az kendi kadar harika bir takımın içinde böyle mükemmel görüneceğini? Tabii ki afallamakta son derece haklıydım. Zar zor oturduğum yerden kalkıp yanına gittim. Bir şeyler söylemem için ağzımın içine bakıyordu ama zaten söylememe gerek bile kalmamıştı. Buydu, sanki onun için yapılmış gibiydi. Ve Choi San sanki bu dünyaya tüm kıyafetleri üzerinde taşımak için gelmişti.

"Beğendin mi?" Elim yakalarına giderken belimden tuttu. 

"Beğenmek mi? Bayıldım San, muhteşem görünüyorsun." Gözlerimin içine bakarken bundan oldukça hoşnut olmuşa benziyordu. Yanımdaki mağaza görevlisine bunu alacağımızı ifade etmiş ve San'ın fotoğrafını çekmiştim. Buna kızar gibi yapsa da Haneul'a atacağımı söylediğinde ses etmemişti. 

En önemlisi de neden bir mağazada takım giyeceğimizi sorgulayacak olursak, San benimle baloya gelmek istediğine karar vermişti. Bunu baştan benim için yaptığını düşünsem de, beni ikna etmişti. Kendi için bir sorun olmayacağına emindi fakat yine de her an yanında olacak ve onu üzen bir şey olursa erken ayrılacaktık. Böyle anlaşmıştık. Yavaş yavaş eve doğru yol alırken bugün benimle kalacağı düşüncesi içimi kıpır kıpır ediyordu. Yüzümdeki aptal sırıtış da bundan dolayıydı. 

"Teşekkür ederim güzelim." Elimi sımsıkı tutarken ona doğru döndüm. 

"Asıl ben teşekkür ederim, beni yalnız bırakmadığın için." Birden gelen sarılma isteğiyle yüzümü boynuna gömdüm ve çok az bir süre öyle sarıldım. Eve geldiğimizde hava çoktan kararmak üzereydi. Ben mutfakta bir şeyler hazırlarken o, artık alışık olduğu evde rahatça geziniyor ve oturuyordu. En sonunda yanıma geldi. Görüş açıma girdi ve belini tezgaha yasladı. 

"Young, yanlış anlamazsan sana bir şey soracağım." Tezgahta işimi yapmaya devam ederken onu mırıltıyla onayladım. "Bu ev senin mi?" Merak edeceği şeyin bu olacağını hiç beklemiyordum doğrusu. Yine mırıltıyla onayladım. "Ailenin almadığını sanıyorum?" Önüme gelen saç tutamını attırdım. Meraklı gözleriyle beni izliyordu. 

"Doğru, ailem almadı zaten. Dedem almıştı. Sana pek bahsetmedim ama ailede anlaşabildiğim ve beni tek seven kişi dedemdi. O hastalandığında ben ortaokul lise çağındaydım ve fazlasıyla ilgilenmiştim. Dedemden umudu kesmeyen bir tek bendim. Çünkü en çok sevdiğim kişiydi. Ama tabii çok geçmeden vefat etti. Elinde kalan her şeyi bana bırakacağını düşünmemiştim fakat öyle yapmış. Bundan başka bir evim daha var. " Gözleri kocaman açıldı. Şok olmuştu.

"Niye orada oturmuyorsun peki?" 

"Fazla büyük, içinde bir aile yaşıyor zaten." Daha önce hiç bahsetmediklerim onu bayağı bir şaşırtmıştı. Bense şaşkınlığına gülüp geçtim. Bunu hiç beklemediğini defalarca dile getirdi. Aynı zamanda ne kadar mütevazi olduğuma ve bununla övünmeyişime hayran kalmıştı. Asla parayla malla mülkle övünecek bir tip olmamıştım hiçbir zaman. Sadece kendi halimde yaşayan biriydim ve her şeyim bana yetiyordu. 

Yemekten sonra her zamanki gibi balkona çıkmıştık. Burada oturmayı seviyordu. Burada beraber vakit geçirmenin ona özel geldiğini ifade etmişti. Bizi temsilen çiçeklerimizin yanı sıra bu sefer elimizdeki bira şişeleri bize eşlik ediyordu. Çok küçük de olsa ara sıra böyle kaçamaklar yapmak gerekliydi. Kafa dağıtmak için oldukça uygundu. Yan yana duran bedenlerimiz bir süre sonra San'ın kucağıma sokulmasıyla bütünleşmişti. İçeride çalan müzik ortama uyum sağlıyordu. Loş ışığın aydınlattığı kadarıyla bakmaya çalıştım ona. Görüş açımda yumuşak saç tutamları vardı. Elim istemsizce onlara gittiğinde yavaş yavaş okşadım. Bunu seviyordu. Temas etmeyi seviyordu aslında. Görünüşünün aksine çok yumuşak ve narin biriydi. Bunu bilen nadir kişiydim. Benim için özeldi bu yüzden. 

Yerinden doğrulup şişesini açtı ve kaldırdığı şişeyi uzun süre kafasına dikti. Tepkim şaşırtıcıydı. Eskiden deneyimli olabileceğini düşündüm. 

"İyi bir içiciydin sanırım?" Elinin tersiyle ağzını silerken güldü. Masanın üzerinde duran sigara paketine uzandı ve bir dal çıkardı içinden. Hareketlerini şaşkınlıkla izleyen bana döndü. 

"Evin gürültüsünü, sinirini, stresini bu iki şeye atıyordum ben hep. Başka türlü içimdeki yangın sönmüyordu çünkü. Katil olmadığıma şükrediyorum." Sigarayı yakıp yakmayacağına odaklandım. Elinde duran tek sigarayı inceledi bir süre. Masanın üstüne geri koydu. 

"Yok yapmayacağım bunu. " diye inkar etti kendi kendine. "Eğer içtiğinde biraz olsun bir şeyler hafifleyecekse içebilirsin. " 

"Annem hiç sevmezdi. O yüzden yapmayacağım. " Yüzünde manidar bir gülüş belirdi. Kararında kesindi. "Ama sen devam edebilirsin tabii ki, ses çıkarmayacağım. " 

Yerimde doğruldum ve omzuna çenemi yaslayarak daha da yakınlaştım. "Sen varken canım istemiyor." Söylediklerimle eş zamanlı omuzlarımı silktim. Gülümsedi ve tüy kadar hafif bir öpücük bıraktı dudaklarıma. Kendi içkimi alıp diktim. Beni izledi bir süre. Gözlerindeki o bakışı betimlemek oldukça zordu. Hayranlıkla karışık acı bir bakıştı bu. O acı ifade neden vardı hiç anlayamadım. Ama sorgulamadım da fazla. Anın tadını çıkarmak önceliğimdi. Bir süre sonra çalan duygusal müzikten ötürü gözlerim dolmuştu. Çakırkeyif olmaya başlamam da bunun tuzu biberiydi. Kaç şişe içmiştik sayamamıştım bile ama sarhoşken çok daha duygusal oluyordum. O duygusallık yavaştan üzerime çökmeye başlamıştı. 

"Umuyorum ki gözyaşların mutluluktan akıyorlardır sevgilim." Gözlerim kayıyor gibiydi ve buna eş zamanlı San da öyleydi. Sanki ellerimin, avuçlarımın arasından kayıyor gibiydi. Takıldığım tek nokta bana hitap şekliydi. Fakat dile getiremiyordum bunu. Kafam uçuyor gibiydi. Başım dönüyordu ve sadece gözyaşlarımda duran parmak uçlarını ve dudaklarını hissedebiliyordum. 

"Bana... ne dedin?" Zar zor dudaklarımdan çıkan o kelimeleri tutamadan gitmişti. O an dünyanın çevresini koşabilecek güce ve cesarete sahiptim. Hiçbir şey duymaktan korkmuyordum. Eğer San bir gün giderse bunu hatırlayıp kahrolmaktan da korkmuyordum. Öyle büyük bir atılımdı bu. 

"Sevgilim dedim." O keyifli sırıtışını zar zor kodlayabiliyordum kafamda. İlk defa içimden geçenleri sormaya ve söylemeye de çekinmiyordum. 

"Sevgilin miyim Choi San?" 

"Değil misin yoksa? Belki de çok daha fazlasısın." Her şey çok anlamsızken bir o kadar da anlamlıydı. Dedikleri bana bir avuç karmaşık sözcük öbeklerinden başka bir şey gelmiyordu fakat yine de gülümsüyordum deli gibi. Tüm gücüm sanki onun üzerindeydi ve ben oldukça hafiftim. Kendimi tamamen ona teslim etmiş gibiydim. Gözyaşlarım tükenmiş ola ki akmayı kesmişlerdi. Ani duygu değişimleri yaşıyordum. Birden kendimi ona şirinlikler yaparken bulmaya başladım. Hareketlerime kahkahalar atıyordu. Yanaklarımı seviyor ve sayısız öpücük bırakıyordu defalarca. Zaman nasıl akıp gitmişti, saat kaç olmuştu bilmiyordum; San yatmak isteyip istemediğimi sordu. Başımla onayladım sadece. Onayladım onaylamasına ama kalkmaya mecalim yoktu. Yerimde aniden havalandım. Hiçbir çabada bulunmayınca beni kucaklayıp yatağa kadar götürdü. Üzerimi örtüp gidecekken mızmızlandım. 

"Benimle uyu!" Komik olan neydi bilmiyordum ama gülümsüyordu sürekli. 

"İçeriyi toplayıp geleceğim bebeğim." Alnımda hissettiğim öpücüklerinden sonra adım seslerinden uzaklaştığını anladım. Gözlerim çoktan benden bağımsız kapanmıştı. Ne kadar sonra bilmem yanımdaki hareketlilikle gözlerim aralandı. Kolları belime dolandı. Refleksle adını sayıkladım. Cevap olarak mırıltısını duydum. Cevap veremedim daha fazla. Diyeceğim bir şeyler varsa da çoktan unutmuştum. 

"İyi uykular güzelim, kendin kadar güzel rüyalar görürsün umarım. Ve seni çok ama çok seviyorum." 

_______

"Ve sen beni her zaman evime götürdün, her gece hayalini kurduğum o yere...""




Sandman | woosan ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin