21-Kalbinin Kan Ağlayışları

44 7 12
                                    

*AGUST D- İnterlude: Dawn* (Bu bölümü müziksiz okumadan geçmemenizi tavsiye ederim, keyifli okumalar:)

Kalbimin daha önce hiç bu kadar hızlı attığını hissetmemiştim. Yerinden çıkacak gibiydi. Korku, endişe, kaygı hepsi tek tek vücudumda dolanıyor gibiydi. Ve hepsi çok yoğundu. Ağlayacaktım. Fakat yüzüme çarpan rüzgar, yaşlarım akmadan onları kurutuyor ve engel oluyordu. Motora yüklenebildiğim kadar yükleniyordum. Her yerden makas ata ata geçiyordum resmen. Bir an önce varmak istiyordum. Kendine bir şey yapmadan onu kurtarmak istiyordum. Yol iki kat daha uzun geliyordu sanki. Hastaneyi alıp daha uzağa taşımışlar gibi hissetmiştim o an. Bitmek bilmiyordu ve yol bitmek bilmedikçe ben sinir krizi geçirmemek için zor tutuyordum kendimi.

Aşina olduğum binayı gördüğüm anda motoru bir kenara atıp bahçeden içeri koştum. Merdivenleri nasıl çıktığımı bilmiyordum ve sanki onlar da bitmiyor, çıktıkça çıkıyor gibi hissediyordum. Ellerim ve ayaklarım bu denli titrerken nasıl ayakta durduğuma şaşırmıştım daha sonrasında. Tüm kanım vücudumdan çekilirken nasıl yürüyebilmiş, koşabilmiş ve onca yolu nasıl gelebilmiştim, aklım almıyordu.

Nefes nefese odaya girmemle elinde cam parçasıyla bileğini kesmek üzere olan San'ı görmem bir olmuştu. Beni görünce duraksamış ve sanki orada olmam imkansız bir şey gibi şaşırmıştı. Şuan yüzündeki duygular öylesine tarifsizdi ki. Bir yandan gözlerinden alev çıkıyordu, nedenini bilmediğim bir şekilde öfkesi vardı. Bir yandan da şaşkındı ve bakışlarını üzerimden çekmiyordu. Birkaç adım yaklaştım. "San, bırak onu hadi. Ver bana. Bak ben geldim, konuşalım biraz. Lütfen." Elimi uzattım yavaşça ona yaklaşırken. Bu sefer kafasına dank etmiş gibi tekrardan camı bileğine yerleştirdi ve teniyle arasında milimler kaldı.

"San verir misin onu bana?" Camı bileğinden çekip elinin arasında sıktı. Kan damlaları hızlı hızlı akmaya başladı ve yeri boyladı. Gözlerimin içine bakarak canımı yakıyordu şuan. Sanki camın elini kestiği o değilmiş de benmişim gibi. Bir o kadar ifadesizdi. Alınlarımızı birleştirecek kadar yakındık en sonunda. Kanayan elini tuttum. "Şunu verir misin?" İstemsizce sıktığım dişlerimi serbest bıraktım. "Aşkım" diye ekledim. Elleri gevşedi ve kırık camı elime aldıktan sonra uzağa fırlattım. Kollarıma doğru yığıldığında önce yatağına taşımıştık. Kimisi iğnesini yaparken kimisi de eline pansuman yapmıştı. Bense koridora çıktım ve tuttuğum gözyaşlarımı bir anda bırakıverdim.

Doktor ardımdan geldi. Bir müddet ağlamamı izledi ve gözyaşlarımı silip toparlanmaya başlayınca söze başladı. "Teşekkür ederim."

"Odasını değiştirmeliyiz, üşür orda." Yeni bir oda ayarlayacağını söyleyerek gitti doktor.

Daha fazla konuşmak dahi istemedim. Atlatmak çok zordu. Böyle bir şeye ilk defa şahit olmuştum ve eğer bileklerini kesseydi... Düşünmek bile istemiyordum. Düşüncesi bile ağlamam için yeterliydi. Telefon geldiğinde ve San'ın kriz geçirdiği söylendiğinde elim ayağıma dolaşmış ve ne yapacağımı bilememiştim. Kendine bir şey yapar düşüncesi canımdan can götürmüştü. Onca yolu nasıl geldiğimi bilmiyordum bile. Vücudum hâlâ titriyordu. Koridorda titremeye başlamıştım. Bayan Lee sakinleştirici iğne yaptırmam gerektiğini söyleyerek beni zar zor muayene odalarından birine götürmüştü.

Birkaç saat sonra San mırıldanarak uyandı. Onu ilk kez uykudan uyanmış görecekken ona bile sevinemedim. Çünkü hâlâ iyi değildim. Yanında beni görse de hiçbir tepki vermedi ve ne olduğunu anlamaya çalıştı. Doğruldu ve bitik gözleriyle baktı gözlerime. Hiçbir şey demeden sadece onun hareketlerini izledim. Olanları hatırlayacak mıydı, merak ettim. Gözlerini ovuşturdu bir süre. Etrafına bakındı öylece. Sonrasında kafasına dank etmiş gibi "Özür dilerim" dedi.

Sandman | woosan ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin