*Billie Eilish-Everything I wanted*
Anın büyüsüne kapılıp gitmek ve kaybolmak istiyordum. Gerçek dünyadan soyutlanıp gitmek ve onun dünyasında yaşamak geliyordu içimden. Sadece onun ve benim olduğum bir dünyanın ütopik hayalini kuruyordum dizimde yatan bedenin çiçek bahçesi saçlarını okşarken. Gerçekten çiçek bahçesinden farksızdı. Yüz binlerce çiçeğin harmanlanmış o muhteşem kokusu vardı onda. Lakin en çok papatyaları andırıyordu benim için. Eğer papatyaların kokusu olsaydı, Choi San tam anlamıyla papatya kokardı.
"Aylardır öyle uykusuzum ki, uyumaktan nefret etmeme rağmen şuan uyumak istiyorum." Mırıldanır gibi söyledi. Sesinden anlaşılıyordu ne kadar çok uykusu olduğu.
"Uyumalısın biraz."
"Uyursam kabuslar görürüm yine. Seni korkutmak istemiyorum." Naifti sesi. İlk kez böyle duyuyordum. Kırılgan bir tonu vardı. Ama halen yanılıyordu. Beni zamanla tanıyacaktı ve diğerleri gibi onun hiçbir halinden ürkmediğimi kendisi görecekti.
"Senden korkmuyorum. Çünkü içini görüyorum senin. Sen kötü biri değilsin." Yüzünü bana döndükten sonra doğruldu yerinde. Gözlerimin içine baktı. Ciddiyetimin farkına vardığına emindim. Onun insanlara güveniş tarzı belki de bu şekildeydi. Her zaman gözlerime bakıyordu. İlk andan beri hep gözlerimin içine bakarak konuşuyordu.
"Bir tek benimle konuşuyorsun, benimle konuşmak için kendini riske atıyorsun. Neden korkmalıyım ki senden?" Gözlerinin dolu dolu olduğunu anlayınca göğsüme yatırdım ve biraz da öyle teselli ettim çocuksu, kırılgan ruhunu. Ağladığında her zaman gelebileceği, güvenebileceği bir omzu olduğunu bilmesini istedim. Mutluluğunda, üzüntüsünde yanında olmak tek gayemdi.
"Çünkü bir tek seninle konuşabilecek gibi hissediyorum. Seni ilk atak sonrası bana bakarken gördüğümde çok farklı hissettim." Beni görebildiğini düşünmemiştim. Kendinden geçmiş olmasına rağmen bunu daha sonra hatırlaması da garipti.
"Kötü hissettirdiysem özür dilerim. Ben, beni görebildiğini bilmiyordum." Hafif kıkırdadı kucağımda.
"Uzun bir aradan sonra ilk kez seninle konuşuyorum, hastaneden kaçıp sana geliyorum ve sen her seansa geldiğinde camın önünde bekliyorum. Yani bana kötü mü hissettiriyorsun? Seni ilk gördüğüm anda farklı hissettim çünkü ilk kez diğerleri gibi bana acıyarak bakmadın ve ilk konuştuğumuz gün gözlerinde gördüğüm o masum, saf duygular beni iyi hissettirmişti. Sen gittikten sonra odanın içinde ne kadar çok gülümseyip kıkırdadığımı benden başka kimse bilmiyordur muhtemelen."
Söylediklerinin içimde yarattığı hisle gözlerim dolmuştu hafiften. Ona kendini iyi hissettirdiğim ve gülümsettiğim gerçeği midemde koca koca fillerin tepinmesine yol açsa da sakinliğimi korumaya çalıştım. Zira bu mutlulukla sokağa çıkar maratona bile koşardım. Onda yarattığım ilk izlenimi kendi ağzından duymak çok daha farklı ve tarif edilemez hissettirmişti. En çok da beni bekleyişi kalbimi tekletmişti.
Göğsümden ayırıp, solgun yüzünü avuçlarım arasına aldım.
"Sen hep beni mi bekliyorsun?" En çok bu detaya takılmıştım ve yalan yok, müthiş hoşuma gitmişti. Keyifli gülümsememe karşın o da gülümsedi. Onaylamak ister gibi gözlerini kapatıp aynı anda başını salladı. "Odama gelip arkadaş olalım mı dediğin günden beri."
O zamandan beri her hafta yolumu gözlüyordu. Beni bir kerecik görmek için, camın önünde saatlerce ve günlerce bekliyordu. Nasıl karşılık verebilirdim bu söylediğine, ne diyebilirdim bilemedim. Dolan gözlerime rağmen gülümsedim aksine. Sonra elini yüzümde gezdirdi. Gözlerimde, yanaklarımda ve dudaklarımda. Başparmağı orda durdu biraz. Ben ona bakarken o dudaklarımda takılmıştı. Bir hamle yapıp öpseydi şuracıkta gıkım çıkmazdı. Ama kendine gelmiş gibi silkelenip bakışlarımla kesiştirdi bakışlarını. Sonra vücudunu benimkimden ayırıp yanımda yerini aldı.
"Neden geliyorsun oraya?" Hastaneden bahsettiğini anlamıştım. Neyim olduğunu merak ediyor olmalıydı. Ben bile tam olarak neyim olduğunu bilmiyordum ki. Kullanmaya başladığım ilaçlar stres ve kaygı içindi. Tam olarak neyim vardı henüz belli değildi.
"Bunu yanına geldiğim bir zaman konuşalım mı?" Başını salladı olumlu anlamda ve üstelemedi. Ayağa kalktım. "Gidelim mi artık?" Yerinden kıpırdamadı. Elleri verdiğim ceketin ceplerindeydi.
"Ben kendim gidebilirim Wooyoung." Sıkıntılı bir nefes verdi.
"Gidemezsin demiyorum ki zaten. Sadece biraz daha vakit geçirmek istiyorum. Hem muhteşem bebeksi motoruma binmek eğlenceli olmaz mıydı sence de?" Alayla söylediğim şeye küçük bir kahkaha attı. Bu gece muhteşem geçmişti ve umarım sonu kötü bitmezdi. Zira San'ın kaybolduğu anlaşılmışsa bu imkansız gibi görünüyordu.
Kapıdan çıkmadan önce kendimde üzerime bir şey almış ve tam San çıkarken kolundan tutarak durdurmuştum onu. Ceketin fermuarını neredeyse ağzına kadar çekmiştim ve kapüşonunu geçirmişim kafasına. Ben bunları yaparken o gülümseyerek bakıyordu. Hareketlerimi hayranlıkla izliyor gibiydi.
Evden çıktıktan sonra motoru çalıştırmış ve San'ın binmesini beklemiştim. Bindikten sonra çoktan belime sarılmış ve yanağını sırtıma yaslamıştı. Ağzım kulaklarımda motor sürüyordum şuan. Bu heyecanla nasıl doğru düzgün sürebildiğime şaşıyordum. Karnımdaki ellerini hissediyordum ve yan aynalardan bakmaya çalışıyordum ona. Görünmese de önemli değildi şuan varlığını hissetmek bile güzeldi. Dokunuşunu hissetmek zaten içimdeki devasa duyguları bir kez daha harekete geçiriyordu.
Hastanenin biraz aşağısında durdurdum motoru. San da doğruldu ve indi arkamdan. Motordan indikten sonra veda etmek ister gibi baktı ama bir şey diyemedi. Onun yerine ben konuştum. "Hastanenin önüne kadar geleceğim. Biri kaçtığını öğrenirse bana geldin ama geldiğin gibi seni buraya getirdim. Tamam mı?" Başını salladı ve onayladı.
"Söylemek istediğin bir şey varsa burda söyleyebilirsin." diye de ekledim.
"Gelmeye devam edeceksin dimi?" Yüzünü ellerim arasına aldım ve bana doğru bakmasını sağladım.
"Geleceğim. Mutlaka geleceğim. Ama bir daha böyle yapma olur mu? Kaçma. Sana gelmemi bekle." Küçük ve uslu bir çocuk gibi onayladı. Bakışları tekrar yeri buldu ve sonra tekrar baktı bana. Bir iyi geceler öpücüğü vermeyi ne çok isterdim. Lakin buna hakkım yoktu. Bu kadar ileriye gidemezdim. Henüz aramız yeni düzelmiş ve yeni yeni yakınlaşmaya başlamıştık.
"Teşekkür ederim Young, gece için ve buraya kadar getirdiğin için. Bir dahaki gelişinde evini nasıl bulduğumu anlatırım sana. Olur mu?"
Her konuşma bitiminde aynısını yapıyordu. Bir dahaki görüşmemiz için hep bir şeylerin sözünü veriyordu ama söylemiyordu, anlatmıyordu. Benimle arkadaş olup olmak istemediğini de söyleyecekti. Ama net bir cevap vermemişti. Bu benim için önemli değildi fakat sanırım benim onunla görüşüp görüşmeyeceğim konusundaki istikrarımı görmeye çalışıyordu. Küçük bir çocuk gibi oyunlar kuruyordu ve bende ona eşlik ediyordum.
"İyi geceler Sanie.." Birbirimize isimler de takmaya başlamıştık ve bu ikimizin de hoşuna gitmişti belli ki. Kıkırdadı ve iyi geceler diledikten sonra hastanenin girişine yürümeye başladım. Fakat o beni durdurdu.
"Ordan giremem, gizli yerim var." Onu takip ederek yürümeye başladım. Kapı gibi olan küçük yerden girerken bana son kez el sallamıştı. Bende ona el salladım ve tamamiyle içeri girince motoruma doğru yürüdüm. Yüzümden gülümseme eksik olmadı. Onu ve bu geceyi düşündüğüm her an gülümsüyordum istemsizce. Ve en çok sevindiğim noktaysa, ceketim onda kalmıştı. Kokumun sindiği ve bana ait olan bir şey ondaydı. Bu tip şeyler bana özel geliyordu. Hayatımda yaşayabileceğim en güzel geceyi yaşamıştım. Choi San, sen çok farklıydın, çok özeldin ve güzeldin.
_______
"Kokun bana çok sevdiğim bir şarkının ezgisini hatırlattı. Her içime çekişimde tekrar tekrar o çaldı hafızamda. Ve o ezgi senin sesin, senin sesinse artık en sevdiğim şarkıydı Wooyoung."
Bu şarkıyı gelecek bölümler için spoi gibi düşünebilirsiniz, yazarken kulaklığımda bu çalıyordu ve sonrasında dönüp baktığımda gerçekten bölüme uyuyordu. Bu yüzden lütfen bölümleri müzikle beraber okuyunuz, daha anlamlı olacaktır <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sandman | woosan ✓
Fanfiction𝑅𝑢ℎ𝑢𝑚𝑑𝑎𝑘𝑖 𝑐̧𝑖𝑐̧𝑒𝑘𝑙𝑒𝑟𝑖𝑛 𝑜̈𝑙𝑚𝑒𝑠𝑖𝑛𝑒 𝑖𝑧𝑖𝑛 𝑣𝑒𝑟𝑑𝑖𝑔̆𝑖𝑚 𝑖𝑐̧𝑖𝑛 𝑜̈𝑧𝑢̈𝑟 𝑑𝑖𝑙𝑒𝑟𝑖𝑚. 𝑂𝑛𝑙𝑎𝑟ı 𝑦𝑎𝑠̧𝑎𝑡𝑎𝑐𝑎𝑔̆ı𝑚𝑎 𝑠𝑜̈𝑧 𝑣𝑒𝑟𝑚𝑖𝑠̧𝑡𝑖𝑚. 𝐹𝑎𝑘𝑎𝑡 𝑠𝑒𝑛 𝑠𝑎𝑘ı𝑛 𝑜̈𝑙𝑑𝑢̈𝑟𝑚𝑒 𝑔𝑢̈𝑧𝑒𝑙 𝑐...