6-Acıyı Sevmek

60 10 4
                                    

Bir tedirginlik duygusuyla sarılmıştım bugün. Güne bu şekilde başlamak tüm ruh sağlığımı etkiliyordu. Yanlış bir şey mi yapıyordum hiç bilmiyordum. Ya da daha önce mi yapmıştım da herkesin bu tavırlarına, bu iğneleyici bakışlarına maruz kalmıştım. Ben etrafımda ne olduğunu öğrenmek için fır dönerken, okulun toksik kısmı beni gözleriyle delik deşik edip çoktan yerin dibine sokmuştu. Hâlâ ne olduğunu bilmediğim için çıldıracağımdan önüme çıkan ilk kişiye sorma isteği bile gelmişti. Ama tabii ki yapmadım. Bu bakışlar öyle himayesine alıyordu ki insanı artık buranıza dayanıyor ve boğulacak gibi hissediyordunuz.

Kafetaryaya kahve almak için geldiğimde çaprazımda duran ve daha önce malum kişinin arkadaş grubunda gördüğüm çocuk alaycı alaycı güldü suratıma karşı. Ona 'ne var?' bakışları atıyordum. Birileri bir şeyler söyleyebilir miydi artık cidden? Ne halt yediysem yemiştim, hangi tür bir iftirayla suçlanıyorsam da öğrenmek istiyordum artık.

"Kıyamam sana, Minjoon'un seni terk etmesinden sonra kafayı tırlatmış olmalısın." Kötü adam(!) kahkahasını yüzüme yüzüme savururken ne dediğini anlamaya çalıştım. Çok basitti oysaki. Psikiyatra gittiğim anlaşılmıştı, bundan utanmayacaktım. Fakat Minjoon benden ayrılmamıştı. Her şeyi bitiren bendim.

"Ne diyorsun lan sen?" Çok iyi anlamıştım oysaki ne dediğini ama yediremiyordum kendime. Ve bir kez daha söylemesini, beni kışkırtmasını, üzerine atlamayı bekliyordum bunu sorarken.

"Minjoon diyorum, götüne tekmeyi basınca kafayı yemiş olmalısın. Deliler hastanesine gidiyorsun ya.." Yüzüne attığım kafayla düşmüş ve yerle bir olmuştu. Fırsattan istifade üzerine çıkıp yumruklarımı savurmaya başladım. Etraftaki gürültü kulaklarımı bulandırıyordu. Ve sanki beni daha da teşvik ediyorlardı. Sanki daha çok vurmam gerektiğini söyleyen sesler yükseliyordu kafamın içinde. En son birilerinin çekiştirmesiyle sendeleyerek kalktım üzerinden ve yere düşen çantamı aldım.

"Minjoon benden ayrılmadı, dediğin gibi götüne tekmeyi basan bendim. Ayrıca sen benden daha zır delisin. Benimle gelmek istersen seans ayarlayabilirim." Son cümlemi her bir köşesi kanla kaplanmış yüzüne doğru eğilip kışkırtmak ister gibi söyledim. Ve tam anlamıyla bunu başarmıştım da. Kalkıp bana vurmaya çalışsa da buna gücü yoktu. Oluk oluk kanayan suratına tükürüğümü savurup terk ettim orayı. Dersimi falan siktir edip okuldan çıktım. Telefonumun ekranından baktığım yüzümde çizikler oluşmuştu. Umursamadan yürümeye devam ettim. Nereye gideceğimi bilmiyordum bile. Öylece başıboş yürümeye başlamıştım. Yürüye yürüye sahile indiğimi fark edince bir banka oturdum. Çantamdaki sigaramı alıp yaktım bir tane.

Bu sıralar daha da sıkılaşmıştı bu durum. Her canımı sıkan şeyde bu eylem tekrarlanıyordu. Fakat ağzımdan çıkan her bir dumanda hırsımı bırakıyor gibiydim. Sinirlendiğim her ne varsa onu dışarı atıyor gibi hissediyordum. Kendimi bu şekilde teselli ediyordum. İstesem kendimi çok iyi frenlerdim ama yapmıyordum şu sıralar. Dertlenecek çok konu vardı şimdi sonra frenlerdim.

Aklıma gelen şeyle kendi kendime aptalca güldüm. Acaba San hiç sigara içmiş miydi? Ya da başka bir şey, daha bile kötü şeyler yapmış olabilme ihtimali aklıma geldi. Ona, bunları konduramamış ve aklımdaki saçma sapan düşünceleri def etmiştim. Sanılanın aksine o bana hep çok farklı gelmişti. Hastane odasında otururken küçülmüş hali, sanki minik bir çocuk gibiydi. Hırçın görünüyordu ama aslında öyle biri değil gibiydi. Kalbini açabileceği biri olsa her şey güllük gülistanlık olacaktı belki de. Birilerinin içini görmesine ihtiyacı vardı. İyi olduğuna ikna olunmasına ihtiyacı vardı.

Ne kadar oturmuşum orda bir fikrim yoktu. Ne kadar çok şey düşünmüştüm orda oturduğum süre boyunca bilmiyordum. Ailemin yaptığı tavırlardan tutun da tüm psikolojimin, tabiri caizse, içine sıçan insan evladına ve San'a kadar düşünmüştüm. Zaten bu aralar kaçamadığım şeylerden başlıcası geçmişimdi. Yaşananlar sürekli zihnimde gezintiye çıkıyordu. Kafamı meşgul edecek bir düşünce sürekli oluyordu. Bazen gerçekten amaçsız, gamsız biri olmak istiyordum. Düşünüp düşünüp kafamın etini yemek istemiyordum mesela. Ama çok zordu işte. Olmadığınız biri gibi davranmak güçtü.

Kalkıp eve gitmekten başka çarem yoktu. İçimden hiçbir şey yapmak gelmiyordu. En ufak şey tüm moralimi bozmaya yetiyordu. Kulaklığımı takıp yol boyunca düşüncelerimle savaşa savaşa yürüdüm. Eve geldiğimde kendimi derhal yatağa attım. Sanki tonlarca yük taşımıştım sırtımda. Uyandığımda, ne ara uyuyakaldığımı sorgulayıp saate baktım. Saat çoktan sekiz olmuştu. Canım yemek yemek istemiyordu. Çoğu zaman da yemiyordum zaten.

Yeme bozukluğum vardı ve bundan henüz doktoruma bahsetmemiştim bile. En son ne zaman yemek yediğimi unutmuştum. İki hafta? Ya da bir ay? Emin değildim. Sadece küçük atıştırmalıklar, sigara ve kahveyle geçiştiriyordum öğünlerimi. Yine aynı rutini tekrarladım.

Yapmam gereken bir sunumum olduğundan ona çalışmaya başladım. Epey saat çalıştıktan sonra günlüğümü aldım elime. Günlük dediğime bakmamak gerekirdi gerçi öyle her gün düzenli yazmıyordum. Kötüysem ya da mutluysam, boşluktaysam bir şeyler yazıyordum. Yani içimi dökme ihtiyacı hissettiğim zamanlarda tam olarak.

Kalemimi oynattığım süre boyunca en çok bahsettiğim şey San'dı. Hem de onun hakkında sadece adının San olduğunu biliyorken... Başka bir şey bilmiyordum fakat uzun uzun yazdığım kağıtta sadece San'ı anlatan cümleler vardı. Nasıl göründüğünü, tavırlarını, bakışlarını en ince ayrıntısına kadar geçirmiştim. Çok garipti ama zihnimde gerçekten hep o dolanıyordu. Şuan ne yapıyordu, uyuyor muydu ya da en kötüsü nöbet geçiriyor muydu? Beni bekliyor muydu gerçekten? Bir dahaki gidişimde onu bulabilecek miydim? Benimle konuşacak mıydı yoksa yine herkese yaptığı gibi sırtını mı çevirecekti? Kafamda bunun gibi bir sürü soru dolaşırken oturduğum yerde sabit kalmak çok zordu. İçimdeki bu duygu sadece San'ı anımsayınca uyanıyor gibiydi. Mideme bi' kasılma geliyordu. Birini tekrar bu kadar çok görmeyi ve konuşmayı hiç istememiştim daha önce. Acaba gizemli olduğu için mi ilgimi çekiyordu bu kadar. Belki de onu tanıdıktan sonra kafa yapımız asla uyuşmayacak ve çok zıt olduğumuzu anlayacaktım, kim bilir?

Tüm bu düşünceler - onu düşünmek - güzeldi fakat duygularımı bile tam olarak adlandıramıyorken onu gözümde böylesine yüceltmek yanlış geliyordu. Bu yüzden onu düşünürken de kendimi sınırlıyordum. O bana mutluluk verse bile itiraf etmeliyim ki ben acıyı bir nebze de olsa seviyordum.

_______

"Beni umursamamanı isterdim, bu çirkin benliğime bulaşmamanı..."


----------

Pek içime sinen bi bölüm olmadı, geçiş bölümü olarak düşünebilirsiniz :)

Sandman | woosan ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin