Austin P. McKenzie- Crazy Beautiful
(Şarkıyı sonlara doğru dinlerseniz daha keyif verici olacaktır. Sizin için * işareti koyacağim, keyifli okumalar)
Şanslıydım. San içeriden koşar adım çıkmış ve bizi görmüştü. Changbin'i yakalarından tutup savururken çıldırmış gibiydi. "NASIL CESARET EDEBİLİYOSUN LAN? NASIL YAKLAŞABİLİYORSUN ONA!" San'ı sakinleştirmeye çalışıyordum fakat çoktan Changbin'e kafa atmış ve birkaç yumruğunu da geçirmişti. Seonghwa'yı aramayı düşündüm fakat gürültüden asla duymayacaktı. San'ı ayırmak çok zordu. Changbin hâlâ onu kışkırtırcasına konuşmaya çalışıyordu.
"San lütfen bırak n'olur!" Duymuyordu, asla duymuyordu beni. Tamamen Changbin'e ve ona haddini bildirmeye odaklanmıştı. Güç bela onu ayırdığımda ise nefes nefese kalmıştı. Changbinse kanayan burnunu tutuyordu. "Bir daha Wooyoung'u rahatsız edersen sana daha beterini yaparım lan duydun mu beni?" Tekrar saldıracakken onu durdurdum. Changbin çoktan tüymüştü. İlk defa bu kadar gözü dönmüş görüyordum, ne yapacağımı bilemiyordum. Korkmuştum ve gözlerim dolu doluydu. Dokunsalar ağlayacaktım. Daha önce buna benzer bir olaya şahit olduğumu biliyordu. Aniden beni kendine çekip sıkı sıkı sarıldı. Elleri saçlarımda gezinirken beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Gözyaşlarımı sıkı sıkıya tuttum. İçin için ağlarken kendimi olabildiğince sıktım.
"Geçti, geçti bebeğim." Beni göğsünden çekti ve ellerini yanaklarıma yerleştirdi. "Korktum San, çok korktum."
"Hiçbir şey yapamaz sana. Hiçbir şey. Ben burdayım aşkım, hep yanındayım. " Dokunuşları ve sarılışları öyle iyi geliyordu ki yaralarımı sarıyordu. O büyülü sözü söylediğinde ben zaten her şeyi unutuyordum anlık.
"Eve gidelim mi?" Teklifini reddettim. "Bu gecenin mahvolmasına izin vermeyeceğim." diye ekledim.
"Anlaşmamızı unuttun mu? İyi hissetmezsek çıkacaktık." Çok iyi hatırlıyordum ama Changbin çoktan gitmişti. Böyle bir şeyin tekrarlanmayacağına emindim. Gözlerindeki korku duygusunu görmüştüm. Zaten kafası bir hayli yerindeydi tüm bunlar yaşanırken.
San'ı kalmaya ikna etmiştim ama bir süre hiçbir şeyden tat alamamıştık. Sakince kenarda durup içmiştik sadece. Olaydan yalnız Seonghwa ve Hongjoong'un haberi olmuştu. Kafam yerindeydi ama vücudum enerji patlaması yaşıyordu. Heyecanla ona döndüm. Ortada çılgınlarca dans etmek istiyordum bende herkes gibi. Kolundan çekiştirdim, hoş inkar da etmemişti fazla. Müziğin ritmine ayak uydururken az önce yaşanan o kargaşayı unutmak istedim. Hatta bir süreliğine silip attım bilinçaltımdan. Yalnızca ellerini tutup eğlenmemiz vardı zihnimde.
Aynı zamanda gelen içkileri asla ve asla reddetmeyip hepsini hızlı hızlı içiyorduk. Kanım kaynıyordu ve hayatımda eğlenemediğim anların acısını çıkarıyordum. İçimizden bambaşka kişilikler çıkmıştı sanki. İnsanların ne düşündüğü umurumda bile değildi, tek isteğim eğlenmekti. Özgürce eğlenmek. Birbirimize bakıp bağıra bağıra şarkıya eşlik ettiğimiz kısım benim için en özeliydi. Tamamen ondaydım. Kollarım boynuna dolanmış ve kendimden geçmek için yer arıyordum resmen.
"Şarkı söylemeye ne dersin?" Aklıma gelen dahiyane fikri sundum.
"Ne?" diyebildi sadece şaşkınca. "Şarkı söyleyelim işte." İknalarım işe yaramıştı. Aniden enstrümanların bulunduğu piste çıktık. Kısa bir münakaşadan sonra ne söyleyeceğimizi kararlaştırdık. Herkesin gözü bizim üzerimizdeydi. Normalde olsa bu beni ve San'ı fazlasıyla rahatsız ederdi. Ama kafamız hafiften güzelleşmişti. Dünya yansa umurumuzda olmayacaktı. Don't Stop the Music şarkısını söylemeye başlamamızla herkes bize eşlik edip zıplamaya başlamıştı. Hayatımda geçirdiğim en coşkulu ve eğlenceli 3 dakikaydı bu. Öyle güzeldi ki insanlar bizimle birlikte çıldırmıştı ve şarkıyı söylerken sanki kendimizden geçmiştik. Gerçekten çılgınca bir gece olmaya devam ediyordu.
Şarkı bittiğinde etrafımızda bizi alkışlayan insanlar ve soluk soluğa kalmış biz vardık. Seonghwa ve Hongjoong ıslık öttürerek gururla alkışlıyorlardı. Onların bu haline güldüm. Mikrofonları yerine koyduk. Güç bela sahneden inmeye çalışırken San destek amaçlı kolunu belime attı. Seonghwa ve Hongjoong'un yanına gittik.
"Harikaydınız!" İkisi de hala bizi alkışlayıp bir süre daha tezahüratlarına devam ettiler.
"Siz neymişsiniz öyle? İkinizin de sesinin bu kadar iyi olduğunu bilmiyordum." Hongjoong şaşkınlığını gizleyemeyerek konuştuğunda teşekkür etmekten başka pek bir şey söyleyemedik. Yavaş yavaş balo sona eriyordu. Hep beraber çıkarken gecenin çoğunlukla ne kadar iyi geçtiğinden bahsediyorduk. O çirkin olayı çoktan hepimiz unutmuştuk bile. Çünkü yanımda olduğu için kendimi tamamen güvende hissetmiştim.
*
Arabaya geldiğimizde Seonghwa ve Hongjoong'a onlarla gitmeyeceğimizi söyleyip yürümeye başlamıştık. Hâlâ içimde dinmek bilmeyen bir enerji vardı. Yolda şarkı söyleyerek gidiyorduk. Daha sonrasında da bu halimize kahkahalarca gülüyorduk. Dışarıdan gören biri aptal veya deli olduğumuzu düşünebilirdi. Ama sokaklar bizimdi.
Ara sokaklarda sadece bizim sesimiz yankılanırken kendimi hiç bu kadar hür hissetmediğimi fark ettim. Bulduğum her boşlukta ona sarılmaktan ve öpmekten çekinmedim. Bir ara sarılırken duvarlara çarpa çarpa ilerlediğimizi bile hatırlıyordum. Benim yüksek çıkan sesim dahi gülmek için bize malzeme olmuştu. San beni susturmaya çalışırken kendi kahkahalarını savuruyordu. Böyle böyle evin yolunu zar zor bulabildik. Eve gelip kendimizi yatağa zor atmıştık. Üstümüz başımız dağılmış bir haldeydik. Yanımda sadece gömlekle ve dağılmış saçlarıyla uzanan San sınırlarımı zorluyordu. Delicesine güzeldi ve nasıl başa çıkacağımı bilmiyordum. Başa çıkamadığımdan dolayı da çoktan üzerinde yerini almıştım bile. İfadesinden dolayı yanlış bir şey yapıyor düşüncesi zihnimi bulandırsa da umursamadım. Dudaklarından başlayıp boynuna kadar öpücüklerimi sıralamıştım. Beni kendinden ayırdı.
"Wooyoung kafan yerinde değil, bu yüzden bunu şimdi yapmak istemiyorum."
Neyden bahsettiğini bilmiyordum ama kafam ciddi anlamda yerindeydi ve ne yaptığımın da gayet farkındaydım. "Ben iyiyim San, fakat buna hazır değilsen burada kalabilir." Bir süre yüzüme bakıp inceledi. Tamamen ayık olup olmadığımdan emin olmak içindi sanırım. Beni daha sert öpmeye başlamıştı.
O gece hiç tatmadığım duyguları tatmış hiç duymadığım hazları duymuştum. Yıldızlara dokunmuştum ve bunları yaşarken asla incinmemiştim. Dokunuşları aklımı kaybetmeme neden olacak kadar cezbediciydi ve bir o kadar naifti. Teninin tenime bu denli değmesi bambaşka bir duyguydu. O an bundan asla pişman olmayacağımı anlamıştım. Asla Sandan başkasıyla olamayacağımı...
Yorgunluktan bitkin düşmüş bir halde uzanıyorduk. Beni kollarının arasına almıştı yine. Başımı göğsünden ayırıp ona baktım. "Seni seviyorum." Dudaklarına doğru fısıldadım.
"Bende seni seviyorum güzelim." Bu kelime istemsizce beni gülümsetiyordu. Başımı tekrar onun boynuna gömmüştüm. Anda kalmak istiyordum bir tek. Bu gecenin güzel sonlanması benim için önemliydi. Her şey yolunda gitmişti. Hayatımın en güzel gecesi olmuştu. Son ana kadar yaşadığım her şey için ona minnettardım çünkü bana tarifi olmayan duygular ve anlar yaşatmıştı. Biz çok özeldik, birbirimiz için. Beni Sandan, San'ı benden daha güzel ve özel sevecek kimse yoktu dünya üzerinde.
_______
"Senin küçük kafesinde kendimi kilitlemek çok iyi hissettirdi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sandman | woosan ✓
Fanfiction𝑅𝑢ℎ𝑢𝑚𝑑𝑎𝑘𝑖 𝑐̧𝑖𝑐̧𝑒𝑘𝑙𝑒𝑟𝑖𝑛 𝑜̈𝑙𝑚𝑒𝑠𝑖𝑛𝑒 𝑖𝑧𝑖𝑛 𝑣𝑒𝑟𝑑𝑖𝑔̆𝑖𝑚 𝑖𝑐̧𝑖𝑛 𝑜̈𝑧𝑢̈𝑟 𝑑𝑖𝑙𝑒𝑟𝑖𝑚. 𝑂𝑛𝑙𝑎𝑟ı 𝑦𝑎𝑠̧𝑎𝑡𝑎𝑐𝑎𝑔̆ı𝑚𝑎 𝑠𝑜̈𝑧 𝑣𝑒𝑟𝑚𝑖𝑠̧𝑡𝑖𝑚. 𝐹𝑎𝑘𝑎𝑡 𝑠𝑒𝑛 𝑠𝑎𝑘ı𝑛 𝑜̈𝑙𝑑𝑢̈𝑟𝑚𝑒 𝑔𝑢̈𝑧𝑒𝑙 𝑐...