11-Yalancı Çoban

48 6 9
                                    

*Sohyang- Sweet Dreams, My Dear*


Yeni bir gün ve yeni bir başlangıç diyerek kalktığım bir sabahın ardından, gün içinde hiçbir olumsuzluğun beni üzemeyeceğine olan inancımı korumaya söz vermiştim. Güneşin doğuşuyla uyanmış ve sıkı bir şekilde başlamıştım güne. İçimdeki o heyecan duygusu hastanenin kapısına geldiğimde daha da artmıştı sanki. Kalbim, göğüs kafesini zorluyordu adeta. Bugün neden bu denli mutlu olduğumu kendim dahi bilmiyordum. Doktorla görüşmemin ardından San'ın odasının önüne gitmiştim. İşte en çok bu noktada hızlı atıyordu kalbim. En çok bu noktada geriliyor, mutlu oluyor ve heyecanlanıyordum. Konu ona geldiğinde her türlü tatmamak işten bile değildi. 

Kapıyı çalıp ardından yavaşça içeri girdiğimde San yine camdan bakıyordu ve beni görünce gülümsemişti.

"Ben geldim." Sesim oldukça neşeli çıkmıştı. Yerinde bağdaş kurdu ve gamzelerini göz önüne sererek güldü. Ona gelirken kahve almıştım. Biraz oturup sohbet etmeye ihtiyacımız vardı. Sohbet ederken de burda olmasını unutturacak bir şey olsun istemiştim. Kendini buranın dışında bir yerde hissetmesini ummuştum. 

"Sana kahve aldım." Birini ona uzatırken daha önce kahve sevip sevmediğini hiç sormadığım aklıma gelince duraksadım. "Kahve sevmiyorsan hemen başka bir şey getirebilirim?" Endişeli halime gülümsemişti. "Sorun yok Young, teşekkür ederim." Elime uzanmış ve kahveyi almıştı. Bende memnuniyet duygusuyla karşısına oturmuştum. 

"Geçen gün yakalanmadın değil mi?" Başını olumsuzca salladı kahveden bir yudum alırken.

"Nasıl hissediyorsun peki?"

"Sen yanımda olduğun için mutluyum." Aniden söylediğiyle kalbim hızlı hızlı atmıştı. Utangaç bir şekilde gülümsedim. Sonra aklımın köşesine not ettiklerimden en merak ettiğimi sormak için bakışlarımı ona çevirdim. 

"San, ben..." dedim ciddiyetle. Bakışları aniden değişmiş ve korkuyla bakmaya başlamıştı yüzüme. Gergin ifadesinden dolayı bende gerilmiştim. Ellerinin hafif hafif titremeye başladığını fark ettim. Yüzü bembeyaz olmuştu bir anda. Ne olduğunu anlayamadığımdan iyi olup olmadığını sordum. "Sadece... Ne söyleyecektin?" dedi, gözlerini sımsıkı kapatıp açtıktan sonra. 

"Ben merak ediyorum. Senin hakkında daha fazla şey bilmek istiyorum." Neden bu kadar gerildiğini anlayamamıştım. 

"Kötü bir şey olduğunu düşündüm ben..." Daha fazla konuşamadı ve derin nefesler almaya devam etti. Onu ne tetiklemişti de bu hale gelmişti tahmin dahi edemedim o an. 

"Sakin ol Sannie, kötü bir şey olmadı, olmayacak. Sadece senin hakkında sıradan şeyleri öğrenmek istiyorum." Kendimi düzgünce açıklamaya dikkat etmiştim. Bunu sevimli bir ses tonuyla yapmıştım sakinleşsin diye. Biraz daha nefesleri düzene girdiğinde rahatlamıştım. Tuttuğum elleri hala ellerimdeydi. 

"Lütfen bir dahakine daha az ciddi olur musun? Beni bırakacağını ve bir daha buraya gelmeyeceğini falan düşündüm." Sert bir ses tonuyla değil de daha çok rica eder gibi söylemişti. Bense ne tepki vereceğimi şaşırmıştım. 

"Sana söz vermedim mi geleceğim diye?" 

"Evet ama bugünden sonra bir daha gelmeyeceğini düşündüm işte." Mızmızlanır tonda söylendiğinde tatlılığı yüzünden gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. "Tamam o zaman" dedim gevşeyen ellerimizi daha da kenetledim birbirine. " Bundan sonrası için söz veriyorum sana. Hep geleceğim ve seni yalnız bırakmayacağım. Tamam mı?" 

İkna olmuşa benziyordu ve hafiften dudakları yukarı kıvrılmış, gülümsemeye çalışmıştı. Sonrasında birbirimiz hakkında merak ettiğimiz şeyleri sormuştuk. Bir nevi soru cevap oyunuydu bu. Aynı yaşta olduğumuzu öğrenmiştim. Nedense bu daha konforlu hissettirmişti bana. Çünkü arada herhangi resmiyete dayalı unvanlar kullanmak istemiyordum. 

Sandman | woosan ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin