16-Hayatının En Büyük Yanılgısı

50 6 7
                                    

*Lana Del Rey- hope is a dangerous thing for a woman like me to have but I have it*

(Şarkıyı sadece Haneul ile olan kısımda dinleyebilirsiniz, keyifli okumalar :)


Dalga seslerine karışan martıları ve gemi sirenlerini dinleyerek geçmişti birkaç dakika. Çok mutlu anların ardından durgunlaşmıştık bir anda. Her sevincin ardından bir hüzün çökerdi, yaşadıklarımız her mutlu anımızda kendini gösterirdi. Bir bakıma engellerdi bizi, mutlu olmaya. Yine hüzünlü bir şekilde deniz kenarında bir bankta oturuyordum lakin bu sefer tek değildim. Yanımda Haneul vardı. O da en az benim kadar boşluğa düşmüş gibi ifadesizdi. 

"Haneul, çok zor zamanlar geçiriyorsun değil mi?" Önündeki denize bakıyordu sadece dalgın dalgın. Uçuşan martılara bakıyor ve dalga dalga köpüren denize bakıyordu. Sakince başını olumlu biçimde salladı. İnkar etmesine gerek de yoktu. Her şey alenen ortadaydı.

"Herkes bir yerlere savruldu. Ama ortada kalan ben oldum. Bir başıma, yalnız kaldım. Bende bir yerlere savrulmak isterdim. En azından duygularımı dışa vurmak isterdim. Ama olmadı, yapamadım." Çaresiz ses tonunun arkasında yatan tedirginlikle anlattı. Elleriyle oynamaya başladı bir yandan.

"Öyle isterdim ki yaşıtlarım gibi okula devam edebilmeyi. Şuan üniversitemin ilk yılında olmam lazım. Ama geçen sene liseden mezun olabildiğime şükrettim."

Keşke elimden çok daha fazlası gelseydi. Onun için her şeyi yapmak isterdim çünkü gençliğinin en güzel yıllarını yaşaması gereken dönemdeydi. Aramızda fazla yaş farkı yoktu evet ama kardeşim gibi görmeye başlamıştım. Ve kötülüğünü de asla istemiyordum.

"Senin için ne yapabilirim? Elimden ne geliyorsa yaparım. Yeter ki ne yapmam gerektiğini söyle."

Yine bana bakmadan konuşmaya çalıştı. "Teşekkür ederim. Ama ne yapabilirsin ki?" Sesindeki çaresizlik tonu hiç geçmiyordu. "Zaten abime iyi geliyorsun, onu iyileştiriyorsun. Daha ne isteyebilirim ki senden?" Yüzüme bakmış ve burukça gülümsemişti ama fazla sürmedi ve yüzünden silindi.

"San için zaten elimden geleni hep yapacağım ama senin için de bir şeyler yapmak istiyorum."

"Teşekkür ederim Wooyoung. Ama şuan bir şey yapamazsın. Benim tek çarem abimin ordan çıkması. Çıkarsa yeni bir hayatımız olacak. Onun dışında çalışmak zorundayım. Çalışıp kendimi geçindirmek zorundayım. Bir şekilde yaşamaya devam etmek zorundayım, her ne olursa olsun."

Kendimi sıktım. Ağlamamak için sıktım deli gibi. Zaten şuan berbat bir ruh hali içerisindeydi, acısına daha da tuz biber olmak istemedim. 

"Umudun tükenmedi mi hiç? Yorulmadın mı?" Gerçekten merak ediyordum. Nasıl böylesine güçlü kalabildiğini ve hala böyle düşünebildiğini. 

"Yoruldum. Hem de çok yoruldum. Neredeyse her hafta onu görmeye gidip hiçbir şey olmadan geri dönmekten, patrondan ve müdürden azar işitmekten hem de annemin yokluğunu hissetmekten öyle yoruldum ki. Ama elimden hiçbir şey gelmedi."

Gücünün olmaması, artık her şeye boyun eğmesinden belliydi. Böyle kabulleniyordu bir şeyleri. Tek kabullenemediği San'ın durumuydu. Bir onu kabullenememişti. En çok onun değişmesini istiyordu sanki. En çok ona ihtiyaç duyduğundandı belki de bilmiyorum.

"Ne zaman istersen, her zaman beni arayabilirsin tamam mı?" Telefonumu uzattım, numarasını yazması için. Ekranda San'ın fotoğrafını gördüğünde gülümsedi. "İçin gidiyor senin de." dedi kıkırdayarak. Ne yalan söyleyeyim gidiyordu cidden. Öyle içim gidiyordu ki her an yanında olmak istiyordum. Kanatlarım altına alayım ve hiçbir şey onu incitmesin istiyordum hep.

Sandman | woosan ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin