35- Bu Son Olsun

30 7 7
                                    

Ayça Özefe- Yıkılmam Asla 


Sabahın erken saatlerinde kalkmış ve bu aralar rutinime eklenen görevimi yerine getirip çiçeklerimizi sulamıştım. Onlara günaydın dilemiş ve bugün hakkında az da olsa endişeli ve kaygılı olduğumu dile getirmiştim. Topraklarını temizlemiş ve ardından da okul için hazırlanmaya başlamıştım. Bugün sunumum vardı. Biraz gerginlik verici olsa da üstesinden geleceğimi çok iyi biliyordum. Bu gibi şeylerde ya şansım yaver gidiyordu ya da iyi hazırlandığım için her şey tıkırında gidiyordu. 

Okula vardığımda sunumum için kendimi hazırladım. Sıra bana geldiğindeyse ayağa kalkıp hazırladığım ödevi açtım. Anlatmaya başladığımda karşımda duran bir çift göz dikkatimi çekti. Öyle iğrenç bakıyordu ki yüzüme. Aklından neler geçtiğini tahmin etmek çok olanaksızdı. Ama ben bana karşı olan nefretinin tercümesi olarak görüyordum, Changbin'in bu bakışlarını. Ona bakmadan anlatmaya devam ettim. Herkese değiyordu bakışlarım ama onu es geçiyordu bilerek. Tüm enerjimi ve dikkatimi söküp alacaktı yoksa benden. Öyle berbat bir enerjiydi ondaki, moralimi bozmaya yetiyordu. Sunum bitimine koyduğum birkaç fotoğraf da ilgi çekmiş olacak ki projem beğenilmişti. Bunun verdiği güzel hissiyatla dersten çıktım ve annemle sözleştiğimiz gibi buluşmak üzere yola koyuldum.

Sahilde bir bankta arkası dönük kadına doğru yürüdüm. Yanına oturduğumdaysa direkt ona baktım. Hastaneden çıkmıştı evet ama sanki daha kötü görünüyordu. O gün gördüğümden daha da kötüydü. Başka bir şey olduğuna artık çok daha emindim fakat öğrenemeyecektim hiçbir zaman. Bu yüzden düşünmemeye ve onun bu halini göz ardı etmeye çalıştım. Lakin zordu. Annemde anlamıştı ona olan bakışlarımdan. Bir müddet gözlerimi okuduktan sonra karşımızdaki cıvıl cıvıl denize dikti gözlerini. "Çok kötü görünüyorum öyle değil mi?"

Farkındaydı. Fakat onu kırmak istemedim. Yine de hiçbir tepki veremedim. Bende aynen onun yaptığı gibi karşıya diktim bakışlarımı. Konuşmasını bekliyordum. Beni buraya çağırdıysa elbet vardı bir şeyler.

"San'ın yanından mı geliyorsun?" Adını ne ara söylediğimi hatırlayamadığımdan kaşlarım çatıldı istemsizce. Yüz ifademe güldü. "Adını söylediğimi hiç hatırlamıyorum." Hala şaşkın şaşkın etrafıma bakındım. 

"Sen söylemedin zaten, ben öğrendim." 

"Okuldan geliyorum." Kısa ve net cevabımdan sonra annem gözlerimin içine bakarak konuşmaya başladı ve bu oldukça garip hissettirdi. Daha önce gözlerine hiç odaklanmamış bile olabilirdim. Bu yüzden garip geliyor olabilirdi. Biz aynı evde yaşayan yabancılardık. Daha doğrusu ben yabancıydım. Söylediklerine odaklanmak zordu. 

"San... Gençlik yıllarımda bir arkadaşıma benzettiğimi söylemiştim hatırlıyor musun?" Başımı olumlu biçimde salladım. Doğrusu o kişiyi merak etmiştim. 

"Bir zamanlar hayatımı adadığım bir çocuk vardı. Henüz lisedeydik. Delicesine seviyordum onu. O da aynı şekilde. Karşılıklıydı her şey. Ve tüm samimiyetimle söylüyorum ki San'ı ilk gösterdiğinde karşımda onun genç halini görmüş gibi oldum. " Bunları hâlâ hayranlıkla anlatıyordu. Sanki o adam şuan karşısına gelse sarılıp boynuna atlayacak gibiydi. Özlem duygusu hakimdi gözlerinde. 

"Ne oldu peki sonra?" Elimi başıma dayadım ve daha da adapte oldum. 

"Ayrıldık. Çünkü baban zengindi. Eskiden çok daha zengin ve güçlüydü. Ve babam onunla evlenmem gerektiğini söyledi." Her şeyi çok basitmişçesine anlatıyordu. Bu şuan olsa kabul edilemez olurdu.

"Zaten o da çoktan benden ayrılmıştı. Ama sonra öğrendim ki babam, yani deden onu da kaba bir üslupla uyarmış, bu yüzden benden uzaklaşmış." Her şey çok üzücüydü. Annem hayatı boyunca sevmediği bir adam mahkum olmuştu resmen. Kaderini değiştirememişti. "Tıpkı babanın sana yaptıkları gibi..." Bunu oldukça üzgün bir ifadeyle söylemişti. 

Sandman | woosan ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin