*LANY-YOU!* (keyifli okumalarr<3)
Baharın içlere huzur ve dinginlik verdiği havayı içime çektim. O kadar güzeldi ki bugün hava. Uçuşan polen tanecikleri her ne kadar burnumu doldurup biraz rahatsızlık verse de bunu umursamadım. Sadece havanın tadını çıkarmak istedim o an. Yeşilliklerin içinden yürüyerek peşimden sürükledim San'ı da. Hem terapi hem de onu ziyarete gelmiştim ve bu güzel hava da vaktimizi içeride öldürmek istemiyordum. Zaten sürekli dört duvar arasındaydı bari benimleyken biraz dışarı çıksın ve farklı atmosferlere karışsın istemiştim.
Girişe yakın bir banka bağdaş kurup oturdum. Çantamı da kenara koyduktan sonra bedenimi ona çevirdiğimde elinde beyaz bir papatyayla gülümseyerek bana bakıyordu. Refleks olarak gülümsemiştim. Ve sonra daha da derin bir hal almıştı gülümsemem. Nazikçe elinden aldım çiçeği ve teşekkür ettim utangaçça.
"Senin en sevdiğin." Gözlerim şaşkınlıkla aralanmıştı. Bunu daha önce ona söylediğimi hatırlamıyordum.
"Nerden biliyorsun?"
"Tahmin." diyerek basitçe cevap verdi gözleriyle bahçeyi süzerken. İnanamayarak baksam da benim papatya sevebileceğim fikri çok aşikardı bu yüzden uzatmamıştım. Elimdeki papatyayla oynarken ben de aynısını sormuştum ona. "Senin en sevdiğin çiçek ne? Kaktüs falan deme düşer bayılırım." İkimizde kıkırdadık. Bu potansiyel çok fazlaydı.
"Anemon" Açıkçası beklemiyordum. Şaşırmıştım. Adını duymuştum ama ne işe yarardı bu çiçek, faydası, zararı neydi bilmiyordum. Onun bildiğini varsayarak sormuştum ne anlama geldiğini. Onun için özel bir anlamı var mıydı merak etmiştim.
"Gençliği ve tazeliği simgeler. Her zaman taze kalmak, her doğan sabaha yeniden doğmuş gibi başlamak ve her zaman genç kalmak. Tüm isteğim bu. O yüzden de bu çiçeği çok seviyorum. Bir de nadir oluşu beni cezbetmiş olabilir."
Bu cümleleri ondan duymak beni öylesine mest etmişti ki. İster istemez gülümsemiştim yeniden. O böyle konuştukça sanki benim de içimde yaşam sevinçleri çoğalıyor ve yüreğimi tarifsiz bir coşku kaplıyordu. Kulağının kenarındaki saç tutamlarına gitmişti elim. Bir süre belli belirsiz de dolanmıştı orda. Sonra diğer elimdeki çiçeği göz hizama getirdim.
"Seviyor, sevmiyor yapmalı mıyım sence?" Çiçeği elimde döndürürken hipnoz olmuş gibi izliyordum aynı zamanda.
"Cevabını biliyorsun, yapmana gerek var mı?" Çiçeği gözümün önünden çekip asıl çiçeğime baktım gülümseyerek. Bugün nesi vardı bilmiyordum ama çok güzel konuşuyordu. Çok içten cümleler kuruyordu. Kalbim hızlı hızlı çarpmaya başlamıştı bir anda. Böyle konuşunca ne cevap vereceğimi bilemedim. Dilim tutulmuş gibiydi. Bu zamanda verilecek en güzel cevabı ikimiz de çok iyi biliyorduk fakat ortamımız hiç de müsait değildi.
"Peki o zaman bunu saklayacağım. Senden aldığım ilk çiçek." Papatyaya bakarak konuştum. Elimden nazikçe aldı çiçeği. Saçımın tam üstüne, saç tellerimin arasına sıkıştırdı. Sonra da küçük küçük kahkahalar attı. Nasıl olduğuna bakmak için telefonumu çıkarıp ekranından baktım.
"Çok güzel oldun. "
"Teşekkür ederim bayım, o sizin güzel bakışınız."
Cevabıma itafen gözleri minicik kalana kadar gülümsedi. Telefonumu koyarken beni durdurdu. Fotoğrafımı çekmek için aldı ve poz vermemi istedi. Hazırlıksız yakalandım bir an ama hemen sevimli bir poz verip toparladım. Telefonu geri verecekken, ikimizi çekmesini istedim. Bir sürü fotoğraflar çekilmiştik ve biz bu eylemi çok eğlenceli hale getiriyorduk. Telefonumu geri koyarken Bayan Lee'nin araması ekranda belirmişti. Refleks olarak gözlerim onun odasının olduğu pencerelere kaymıştı. Çok net göremesem de açmamı bekliyordu, telefon kulağında.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sandman | woosan ✓
Fanfiction𝑅𝑢ℎ𝑢𝑚𝑑𝑎𝑘𝑖 𝑐̧𝑖𝑐̧𝑒𝑘𝑙𝑒𝑟𝑖𝑛 𝑜̈𝑙𝑚𝑒𝑠𝑖𝑛𝑒 𝑖𝑧𝑖𝑛 𝑣𝑒𝑟𝑑𝑖𝑔̆𝑖𝑚 𝑖𝑐̧𝑖𝑛 𝑜̈𝑧𝑢̈𝑟 𝑑𝑖𝑙𝑒𝑟𝑖𝑚. 𝑂𝑛𝑙𝑎𝑟ı 𝑦𝑎𝑠̧𝑎𝑡𝑎𝑐𝑎𝑔̆ı𝑚𝑎 𝑠𝑜̈𝑧 𝑣𝑒𝑟𝑚𝑖𝑠̧𝑡𝑖𝑚. 𝐹𝑎𝑘𝑎𝑡 𝑠𝑒𝑛 𝑠𝑎𝑘ı𝑛 𝑜̈𝑙𝑑𝑢̈𝑟𝑚𝑒 𝑔𝑢̈𝑧𝑒𝑙 𝑐...