1. BÖLÜM/ Dipsiz Kuyu

9.7K 298 14
                                    

Esen rüzgarın ferahlatıcı etkisiyle aldığım derin nefesler günün yorgunluğunu birazda olsa üzerimden atmama yardımcı olmuştu. Nedendir bilinmez nefes aldığımı hissedebildiğim tek yer bu terastı. Benim için bir işkence gibi geçen 20 yıllık hayatımda tüm günümü bu kasvetli evin sınırları içerisinde geçirmiş olmam burayı benim için güzel bir yer kılıyordu.

Hava kararmıştı ve dışarıda sert bir rüzgar esiyordu. Rüzgar tenime her değdiğinde içime değişik hisler yayarken, üzerimdeki ince bluzdan ötürü üşüdüğümü hissedip kollarımı önümde birleştirdim. Hafif bir yağmur beni ıslatmaya başlamıştı lakin buna aldırış etmedim. Derin derin nefesler alıp zihnimdeki bulanıklığı gidermeye çalışırken teras kapısının gıcırtılı sesi dikkatimi dağıtıp bakışlarımı kapıya yöneltmeme sebep oldu. Kız kardeşim Aslı, telaşlı bakışlarını üzerime dikmişken bir eliylede kapıyı tutmuş kapanmasını engellemeye çalışıyordu.

"Hadi Sena! Birazdan gelecekler!"
Aslı'yı duyduğumda istemsizce bir of çektim. Bugün gelecek olan misafirlerimiz vardı ve babamın dediğine göre bu insanlar bizim batmakta olan şirketimizi kurtaracak olan yeni ortaklarımızdı. Şirketin batması umurumda bile değildi ama bu babam için çok önemliydi bu yüzden istemeye istemeye aşağıda bulunmalıydım.

Aslı'yı kafamla onayladıktan sonra hızlı adımlarla terastan ayrılıp merdivenlere yöneldik.

"Yeterince yorulduğumuz yetmiyormuş gibi birde bu misafirler çıktı başımıza!"
Bıkkın bir tavırla bunu söylediğimde Aslı hafifçe gülümsedi.

"Deme öyle Sena, eğer bu insanlar şirkete ortak olmasaydı şu an batmış durumdaydık! Hem bu babam için çok önemli!"
Kardeşimi seviyordum ama onun bu iyimser düşünceleri beni gerçektende çok sinir ediyordu. Onunla aramızda sadece bir yaş vardı ama onunla tamamen zıttık.

"Of Aslı! Keşke senin babamı düşündüğünün çeyreği kadar babam bizi düşünseydi!"

"Deme öyle!"
Aslı bunu dediğinde istemsizce gözlerimi devirdim. Keşke bende onun kadar iyimser olabilseydim ama gerçekler ortadaydı işte.

Aşağı indiğimizde hazırlıklar tamamlanmıştı. Sofra gayet şıktı, yardımcımız Aynur abla sofrayı son bir kez kontrol ederken duyduğum sesle kafamı hafifçe sesin geldiği yöne çevirdim.

"Sena!"
Çağıran annemdi, yine herzamanki gibi çok şık giyinmiş bir şekilde göz ucuyla Aslıyı ve beni süzdükten sonra açık kırmızı rujla renklendirdiği dudakları aralandı.

"Bu ailemiz için önemli bir yemek! Hata istemiyorum!"
Uyarır tonda söylediği bu cümleden sonra gözlerimi devirme isteğimi bastırıp sıkılgan bir tavırla kafamı salladım.

Annem böyleydi işte, o sadece itibarımızı düşünürdü. Bizim ne düşündüğümüz ne hissettiğimiz onların umurunda bile değildi...

"Herşey hazırmı?"
Babamın sesini duyduğumda usulca kafamı çevirip sesin geldiği yöne baktım. Babam herzamanki gibi siyah bir takım elbise giymişti ve çok şıktı.

"Hazır efendim merak etmeyin."
Aynur abla babamı yanıtladığında babamda onu kafasıyla onaylayıp salona doğru ilerlemeye başladı.

Bizde salona ilerlemek üzere hareket ettiğimizde çalan zil sesiyle olduğumuz yerde kaldık. Gelmiş olmalıydılar.

Aynur abla hızla kapıya doğru koştuğunda babam çoktan yanımıza gelmişti.

Kapı açıldığında ilk gördüğüm yüz yaşlı ama yaşına göre oldukça dinç görünen ve filmlerdeki ağaları andıran bir adam olmuştu. Onun hemen yanında karısı olduğunu düşündüğüm bir kadın vardı. Kadının başında büyük koyu renk bir şal vardı, kadının sağ yanağının üzerinde siyah küçük bir işaret gördüğümde onların bu şehirden olmadığını anlamıştım.

NİGÂHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin