İki gün sonra...
Deliksiz bir uyku uyumuşken, duyduğum ayak sesiyle aniden aralandı gözlerim. Bir yandan gözlerimi ovuştururken bir yandan da doğrulmaya çalışıyordum.
Doğrulup oturur pozisyona geldiğimde ayak seslerinin Aras'a ait olduğunu anlamıştım. Sanırım erken kalkmıştı. Üzerinde yine ona çok yakışan siyah bir takım elbise vardı.
"Günaydın!"
Yorgun bir ses tonuyla bunu söylediğimde ondan bir cevap alamayıp kaşlarımı çattım. Yok bu adam gerçektende çok kabaydı. İki gündür doğru dürüst tek bir kelime konuşmamıştık onunla.Saat sekize geliyordu. Uyandığıma aldırmadan koluna saatini takarken bende artık kalkmam gerektiğini düşünüp ayağa kalktım. Gözlerimi ovuştura ovuştura yüzümü yıkamak için banyoya doğru ilerlerken Aras'ın erkeksi ses tonunu duymamla beraber aniden duraksadım.
"Çabuk ol! Kahvaltıya beraber inmemiz gerekiyor."
Bir emir niteliğinde söylediği bu cümleyle birlikte sadece bitkin bir şekilde kafamı sallamakla yetindim.Dolaba doğru yönelip gözüme kestirdiğim kıyafetleri elime alarak tekrar banyoya yöneldim. Onun önünde giyinecek halim yoktu sonuçta.
Yüzümü yıkayıp uykunun sersemliğini üzerimden attıktan sonra hızlı bir şekilde kıyafetlerimi giydim. Kıyafetlerin çoğu yeni alındığı için gayet şık giysilerdi. Saçlarımı biraz tarayıp doğal haliyle bıraktım. Zaten hafif dalgalı oldukları için herhangi bir işleme gerek yoktu.
Aynada son kez kendime bakıp odadan çıktığımda Aras 'sonunda' dercesine gözlerime baktı. Gözlerimi devirme isteğimi yenip telefonumu elime aldım ve ardından ağır adımlarla Aras'ın yanına doğru ilerledim.
Odadan çıkıp avluya indiğimizde herkes neredeyse uyanmıştı. Henüz hiçbiriyle doğru düzgün konuşmuşluğum yoktu. Sadece üstünkörü tanıştırılmıştım o kadar.
İki gün boyunca hayırlı olsuna gelen bir sürü insanla uğraşmıştık. Konak dün o kadar kalabalıktıki aile fertleriyle misafirleri ayırt edemiyordum.
Babamlar dün gece İstanbul'a dönmüşlerdi. Onlara olan kızgınlığımı zorda olsa gizlemeye çalışmıştım lâkin pek bir işe yaradığını zannetmiyordum.
Konaktaki hizmetçiler kahvaltıyı hazırlamak için mutfağa doğru koşuşturup duruyorlardı. Herkes yavaş yavaş masaya otururken bizde 'günaydın' deyip yerimize geçtik. Hasan bey ve Hicran Hanım'da ağır adımlarla ilerleyip masaya oturduklarında herkes kahvaltıya başlamıştı. Aras ağabeyleriyle ciddi bir şekilde iş hakkında konuşurken Hatice hanım'ın bana olan kıskanç bakışlarını umursamayıp kahvaltımı yapmaya başladım.
Aras'ın iki tane ağabeyi vardı. Ahmet ve Murat ağabey. Hatice Hanım, Murat ağabeyin karısıydı. Geldiğimden beri benden pek hazetmediğini açıkça belli ediyordu. Hatice hanım ve Murat ağabeyin Serhat adında genç bir oğullarıda vardı. Neyseki oğlu annesine nazaran gayet saygılı bir çocuktu.
Ahmet ağabey ise kardeşlerin en büyüğüydü, karısı Nurcan abla, Hatice Hanım'a göre oldukça güleryüzlü bir kadındı. Benimle neredeyse aynı yaşta olduklarını tahmin ettiğim iki kızları vardı; Gönül ve Merve.
Sofrada herkes kahvaltısını ederken benim yaşlarımda bir kız çekingen bir tavırla gelip Hatice Hanım'ın yanındaki sandalyeye oturdu. Kızın yüzü bana oldukça tanıdık gelmişti. Biraz düşündükten sonra bu kızın düğünde Aras'a bakan kız olduğunu anımsadım. Demekki ailedendi ama eğer ailedense iki gündür neden bu kızı görmemiştim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NİGÂH
Romanceİhanetin gölgesinde kalan kadınların intikamı ağır olur. Mecburiyet, kollarını hayatına doladığı zaman susacağını sanır, seni hislerle yanıltır. Ama bazen onlar bile yanılır. Çünkü sen bir kadınsın. Sen susmak değil, haykırmak zorundasın. ... #Tut...