27. BÖLÜM / İlk Kozlar

2.6K 99 15
                                    

Keyifli okumalar...

İçim intikam ateşiyle kavruluyor.

Ve bunu söndürmek için ne yapmam gerektiğini bilmiyorum.

Bildiğim tek şey, uzun bir yolum olacağı ve bu yolda canı yananın tek ben olmayacağımdı.

Aras'la yaptığım o kısa konuşmadan sonra çalışma odasından çıkmış, avluya doğru yürümekteydim. İçimde garip bir merak vardı. Acaba hâlâ herkes, her şey normalmiş gibi mi davranıyorlardı?

Uzun zamandır yaptıkları bu değil miydi zaten?

Hiç kimseye karşı içimde en ufak bir merhamet yoktu. Bu konaktan tek başıma çıkıp gitmek için adeta gün sayıyordum. Ama gidişim bu kadar basit olmayacaktı. Evet, şuan kimseyi umursamadan çıkıp gidebilirdim ama içimdeki o öç alma duygusunu yok sayıp öylece çekip gitmeyecektim. Ne kadar süreceği önemli değildi, ben bu konakta canımın yanmasına neden olan hiçkimsenin benden böyle kolaylıkla kurtulmalarına izin vermeyecektim.

Bedelini ödeyeceklerdi.

Adımımı avluya attığımda, gördüğüm ilk yüz Nigâr ablanın yüzü olmuştu. Yanında Hicran Hanım ve Hatice Hanım vardı ve özelikle Hatice Hanım'ın suratı sirke satıyordu. Yüzümdeki buz gibi tavırla onlara taraf ilerlediğimde, bana bakan gözlere iğneleyici birer bakışla karşılık veriyordum. Şimdi bakışlarımda öfke değil, tamamen alaycılık vardı.

Rahat bir tavırla geçip onların yanlarına oturdum ve kibar olma zahmetinde bulunmadan arkama yaslandım. Hatice Hanım neredeyse burnundan soluyordu ve yüzü sinirden kızarmıştı. Gözlerimi devirdim. "Ne oldu Hatice Hanım," dedim soğuk bir sesle. "Yüzünden düşen bin parça."

Hatice Hanım, sinirle soludu ama cevap vermedi.

"Annem Dicle'yi bir süre konaktan uzaklaştırmamız gerektigini söyledi," Nigâr abla, Hatice Hanım'ın yerine beni cevapladığında, oda yaşanan olaylar yüzünden oldukça gergin gözüküyordu. "Ondan bu siniri."

Alayla güldüm ve bakışlarımı Hicran Hanım'a çevirdim. Hicran Hanım ve Nigâr abla, bu tavırlarımdan dolayı kaşlarını kaldırmış hayretle beni izliyorlardı. Onları umursamadan gülmeye devam ettim. "Bu saaten sonra gönderseniz ne göndermesini ne..." dedim alaycı bir ses tonuyla. "İş işten çoktan geçti Hicran Hanım."

Hicran Hanım kaşlarını çatarak sinirli bakışlarını üzerimde gezdirdi. "Düne kadar Dicle bu konaktan gidecek diye ortalığı inletiyordun Gelin Hanım!" dedi oldukça sinirli bir ifadeyle. "Dediğin oluyor işte, şimdi ne diye böyle konuşuyorsun?"

Gözlerimi devirdim ve bakışlarımı Hicran Hanım'ın üzerinde gezdirdim. İş toparlanamayacak raddeye gelince tek çözüm Dicle'yi konaktan göndermek olacaktı tabii... Akılları sıra o kızı buradan uzak tutup olayları sakinleştirecekler ardındanda  namus, bebek, torun ayaklarına o kızı bu konağa geri getirip ismini bile telafuz edemediğim bir konuma yerleştireceklerdi.

İşte buna asla izin veremezdim.

Gözlerimi kıstım ve düşünceli bir tavır takınarak Hicran Hanım'a baktım. "Hicran Hanım bir şey soracağım," dedim oldukça hissiz bir ses tonuyla. "Bu durumdan hoşnut olmadığınızı söylemeyeceksiniz öyle değil mi?"

Hicran Hanım, duruşunu dikleştirdi ve oldukça şaşkın bir ifadeyle gözlerini üzerimde gezdirdi. "O nasıl laf öyle," dedi dehşete düşmüş bir ses tonuyla. "Dünden beri uyku uyuyamıyorum ben..."

Kaşlarımı kaldırdım. "Yapmayın Hicran Hanım," dedim düz bir sesle. "Torununuz olacağına içten içe nasıl sevindiğinizi göremeyecek kadar aptal değilim."

NİGÂHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin