38. BÖLÜM / İntikamın Soğuk Tadı

3.4K 152 59
                                    


Keyifli okumalar...

"Baran'a o dosyayı kendi ellerimle verdim."

Bu son cümlem, avlunun ortasına bir ateş gibi düştüğünde buz gibi bakışlarım Aras'a sabitlendi. İçimde ufacık bir pişmanlık kırıntısı bile yoktu. Hatta elimden gelse daha fazlasını bile yapardım. Evet kabul ediyordum, artık gerçekten bu insanlara acı çektirmekten keyif alıyordum. Bana yaşattıklarının kat ve kat fazlasını onlara yaşatmak artık boynumun borcu olmuştu. Şu an tam da bunu yapıyordum.

Çünkü ihanet denen şeyin nasıl can yaktığını bizzat yaşayarak öğrenmiştim ve ben Aras'ı bu ateşin içinde cayır cayır yakmaya başlamıştım.

Herkes bir gün yaşattığını yaşardı.

Avluda derin bir sessizlik oldu. Kimseden çıt bile çıkmıyordu. Hepsinin bakışları bir mıh gibi üzerime dikilmişti. Öyle ki, o benden herşeyi bekleyen Hatice Hanım'ın bile gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Kimse bu kadarını beklemiyordu. Kimse bu kadarına cesaret edeceğimi düşünmüyordu. İşte en çok yanıldıkları nokta da tam burasıydı. Bizzat, Merve odadan dosyayı bulup getirmişti. Kendi içlerinden, kendi kanlarından biri bizzat buna cesaret etmişti.

İşte bu en büyük darbeydi.

Nurcan Hanım, eliyle ağzını kapattı ve sonunda bu sessizliği böldü. "Aman Yarabbi!" diye bağırdı bana hayretle bakarak. "Kız delirdin mi sen?"

"Yoo," dedim merdivenlerden inip bir kaç adım onlara taraf yaklaşarak. "Gayet aklım başımda benim...."

Nigâr abla eliyle başını tuttu. Hicran Hanım bayılacak gibi oldu, hatta ayakta durmakta zorlanınca sendeleyip az kalsın düşüyordu. Murat Ağabey ve Nurcan abla yetişip Hicran Hanım'ı kollarından tuttular ve köşedeki iskembeye oturttular. "Ayy!" diye konuştu kesik kesik. "Ay bu da mı gelecekti başımıza!"

Alayla güldüm ama gözlerimde hâlâ belirgin bir öfke vardı. Hasan Ağa'nın gözleri adeta öfkeyle parladı ve bir anda bastonunu yere vurarak üstüme yürümeye başladı. "Seni edepsiz!" diye bağırdı öfkeyle. "Sen nasıl cesaret edersin ha buna?"

Tam önümde durduğunda elini kaldırdı, tam tokat atacakken, biri onu engelledi. Hasan Ağa'nın eli havada kaldığında, gözlerimi onu engelleyen kişiye çevirdim. Gözlerimin gördüğü kişi Aras'tan başkası değildi. Yüzü beton gibiydi. Gözleri benim üzerimdeydi ve bakışlarında ki o derin ve şiddetli öfkeyi çok net görebilmiştim.

Babasını geriye doğru çekti ve gelip tam karşımda durdu. O sırada Hatice Hanım arkada bas bas bağırıyor ortalığı birbirine katıyordu. "Ben size demedim mi? Bu kızdan herşey beklenir! Ah... ah, başımıza açtığı işe bak... Beni dinlemediniz, gördünüz işte bu edepsizin yaptığını!"

Annemin sesini işittim. "Kes sesini be!" diye bağırdı Hatice Hanım'a. "Sen benim kızıma nasıl edepsiz dersin?"

"Hem de en âlasını derim!" diye çıkıştı Hatice Hanım. "Kalkıp burada özür dileyeceğinize, gelip bana bağırıyorsun! Kızın da sana çekmiş demekki! Nankörler!"

"Bana bak!" diye bağırdı annem. "Sen benim kızıma laf atacağına, önce o evli adamın kucağına atlayan metres yeğenine söyle bu lafları!"

"Düzgün konuş Dicle hakkında!"

Murat Ağabey'in sesi duyuldu. "Hanımlar sakin!"

"Yalan mı metres değil mi yeğenin!" diye bağırdı annem zerre sakinleşmeden. "Kes sesini otur yoksa seni de o Dicle'yi de paralarım burada!"

"Asıl ben se..."

"Yeter!" Aras'ın öfkeli sesi bir bıçak misali sesleri kestiğinde, gözleri adeta öfke saçıyordu. "Hepiniz kesin sesinizi!"

NİGÂHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin