34. BÖLÜM / Son Pişmanlık

3.3K 149 80
                                    

Yazarın Anlatımıyla...

Güneş, Karaaslan konağını tamamen aydınlatmıştı. Her gün bu saate olduğu gibi çalışanlar sofrayı büyük bir özenle kurmaya koyulmuş, konak halkıda birer birer aşağıya inmeye başlamışlardı.

Nurcan Hanım ve Merve, masadaki yerlerindeydiler. Nurcan Hanım çalışanları yönlendiriyor ve kahvaltıyı çabucak hazırlamaları için çalışanlara uyarılarda bulunuyordu. Merve'nin ise suratı bir hayli asıktı. Biraz sonra olacakları az çok tahmin edebiliyordu, şimdi kapı çalınacak olsa gerginlikten tak diye düşüp bayılabilirdi.

Genç kız bakışlarını gergince avluda gezdirdi. Amcası henüz aşağıya inmemişti ve bu stresini gitgide arttırıyordu. Derken merdivenlerden adım sesleri duyulmaya başladı. Merve'nin bakışları merdivenlere kaydığında, suratında bariz bir nefret belirmişti. İnenler, Gönül ve Dicle'den başkası değildi. İkisinin suratında da, dün akşam yemeğinde yaşanan olayın verdiği mutluluk vardı. Öyle ki bu ikisi içinde büyük bir zafer sayılırdı.

Nasıl olsa Aras, yanında oturmasına ses etmemişti.

Gönül ve Dicle, adımlarını hızlandırdılar ve gelip masanın önünde durdular. Dicle'nin gözleri avluda gezinirken, Gönül'ün bakışları kardeşi Merve'nin üzerindeydi. "Ne o?" diye sordu alaycı bir sesle. "Sena kaybettiğini anladı diye, insan içine çıkamıyor mu, neden yanında değil?"

Merve, gözlerini devirdi ve bakışlarına dolan alayla Gönül'e baktı. "Siz yakında göreceksiniz kimin kaybedip, kimin kaybetmediğini..."

Gönül, Merve'nin bu söylediği şeyle beraber alayla güldü. "Ya Merve bırak allah aşkına," dedi eliyle Dicle'yi göstererek. "Aras amcam bile artık Dicle'nin bu evde daha önemli olduğunu kabul etti, dün gece amcamın yanında Sena değil, Dicle vardı hatırlatırım."

Merve, suratına yerleştirdiği ufak gülümsemeyle kardeşine baktı ve rahat bir tavırla arkasına yaslandı. "Dicle'ye de bu yakışırdı zaten," dedi küçümseyici bakışlarını Dicle'ye yönelterek. "Böyle ucuz bir kadından beklenen şeyi yaptı, ben hiç şaşırmadım."

Merve'nin bu lafiyla birlikte Dicle'nin suratı asılırken, böyle bir hakareti işittiği için kendini ezilmiş hissetmişti. Ama içinde bir yerlerde bu lafların doğruluğunu hissediyor ama asla kabul etmiyordu. Ona göre o sevdiği adam için sonuna kadar savaşıyordu ve gururunun ayaklar altına alınması sevdiği adamdan daha önemli değildi. Önemli olan sadece Aras ve onların aşklarıydı.

Tabi buna aşk denilebilirse...

Dicle, duruşunu dikleştirmeye calıştı ve Merve'ye baktı. "Ben yanlış bir şey yaptığımı düşünmüyorum Merve," dedi yüzsüzlüğuyle herkesi şaşkına çevirirken. "Bebeğimin babasının, sevdiğim adamın yanında oturuyorum sadece..."

Merve sinirle nefesini verdi ve Dicle'ye baktı. Bu kızın yüzsüzlüğüne diyecek laf bile bulamıyordu artık. Gözlerindeki nefreti Dicle'nin üzerine akıtırken, hafifçe kafasını salladı. "Başkasıyla evli bir adamın yanına," diye düzeltti onu sert bir sesle. "Metresi olduğun bir adamın yanına oturuyorsun."

Merve bunu dediğinde, Gönül'ün kasları aniden çatıldı ve Dicle'nin cevap vermesine fırsat bile vermeden lafa girdi. "Doğru konuş Merve," dedi gözlerini kardeşinin üzerinde gezdirirken. "Dicle metres falan değil, hem amcam ve o Sena denen kızın evlilikleri gerçek bile değildi..."

Merve alayla güldü. "Gidip amcama sorsana gerçek miymiş, gerçek değil miymiş diye..." dediğinde, sesi oldukça alaycıydı. "Dicle metres değilmiş... Hah, o çocuğu nasıl peydahladı o zaman?"

Gönül sinirle nefesini verdi ama verecek bir cevap bulamadığı için sinirle yerine sindi. Dicle'nin de onunda suratları bir anda kıpkırmızı kesilmişti.

NİGÂHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin