Keyifli okumalar...
Herşeyin bir kırılma noktası vardır ve ben o noktaya defalarca kez ulaşmıştım. Toparlanmak zor değildi lâkin defalarca kez kırılmak insanı epey bir yoruyordu, ve ben artık toparlanmak için uğraşmak istemiyordum.
Ben artık kırılmakta istemiyordum...
Araba hızla ilerliyordu ve ben gözlerimi yola dikmiş öylece duruyordum. Konağa dönüyorduk. Bunu Aras değil ben istemiştim. O konuşmanın üzerine gelen o telefon kırılma noktasıydı benim için. Tüm o düşündüklerim tuzla buz olmuştu bir anda.
Durmadan acı çekiyordum ve buna bir dur demem lazımdı. Hiçbir şey umurumda değildi artık. Kendim için birşeyler yapmalıydım.
Aras'la tek kelime etmemiştik yol boyunca. Konuşmak istemiyordum, daha doğrusu hiçbir şey yapmak istemiyordum artık. Konağa dönünce yine aynı şeyler olacaktı biliyordum.
Hatice Hanım veya Gönül imalı imalı konuşacak, Dicle gözümün önünde Aras'a aşkla bakacak ve ben yine sinir krizleriyle baş başa kalacaktım. Hepsi bundan ibaretti. Doğrusunu söylemek gerekirse bu konağa ilk geldiğimde bu kadar zorlanacağımı beklemiyordum.
Herşeyi boşverip gidebilirdim, bir anda beni para uğruna satan ailemin itibarını yerle bir ederek. Ya da herşeye boyun eğip sadece bekleyebilirdim.
Yapabilir miydim? Yapamazdım...
Benim sorunum tam olarak da buydu. Ne gidebiliyordum, ne de kalabiliyordum...
Arasın telefonunda Dicle'nin ismini görür görmez kan beynime sıçramıştı. Daha da sinirlendiğim şey ise Aras'ın telefonu açmasıydı...
Ne konuştuklarını bilmiyordum. Bu saaten sonra bilmekte istemiyordum açıkcası. Artık, Aras'ı düşünmekte istemiyordum, en azından bunun için savaşabilirdim. İstediğim tek şey, bu saçma oyunun bir an önce bitmesi ve kendi yoluma bakmanın bir yolunu bulmaktı.
Öyle ki konağa gitmek için yola çıktığımızdan beri tek kelime bile etmemiştik. Belki de böylesi daha iyiydi. Konuşulanları ve hatırladıklarımızı unutmak gerekiyordu. Aras haklıydı ve bunları bir an önce unutmalıydım.
Araba son sürat ilerliyordu. Konağa az kalmıştı ve ben bu yolculuğun bir an önce bitmesini istiyordum.
Nihayet bir kaç dakika sonra, araba konağın önünde durduğunda tek kelime etmeden kapıyı açmak için elimi uzattığımda, Aras'ın sesi doldu kulaklarıma.
"Sena!" Dediğinde bağırıp çağırmamak için kendimi çok zor tutuyordum. Sinirlenmemeliydim, ama elimde değildi. Şuan ne konuşmak istiyordum, ne de kavga etmek.
Ona bakmadım. Arabanın kapısını açıp indiğimde oda bir şey söylememişti zaten. Ben somurtgan bir suratla konağa girerken duyduğum tek ses arabanın teker sessiydi.
Bu adamın gerçekten hız takıntısı vardı.
Yüzüme gelen saçlarımı elimle geriye doğru itip konağın avlusuna girdiğimde karşımda Dicle'yi görmeyi beklemiyordum. Hazırlanmıştı ve dışarı çıkacak gibiydi.
İçimden bağırıp çağırmak gelsede kendimi sakin tutmak için fazla çaba sarf ediyordum. Artık ne Aras, ne de Dicle'yi umursamak istemiyordum.
Ne yaparlarsa, yapsındılar.
"Sena!"
Onu umursamayıp merdivenlere doğru yöneldiğimde arkamdan seslenmesiyle ona taraf döndüm. Yüzünde ki keyifli gülümsemesi alışık olduğum birşey değildi. Dicle'yi geldiğimden beri ilk defa böyle mutlu görüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NİGÂH
Romanceİhanetin gölgesinde kalan kadınların intikamı ağır olur. Mecburiyet, kollarını hayatına doladığı zaman susacağını sanır, seni hislerle yanıltır. Ama bazen onlar bile yanılır. Çünkü sen bir kadınsın. Sen susmak değil, haykırmak zorundasın. ... #Tut...