"Seni seviyorum."Bu iki kelime ve altı hecelik cümlesi dudaklarından bir nefes misali döküldüğünde göğsümün sıkıştığını hissettim. Gözlerim karşımda ki adamın gözlerinde takılı kalırken zihnim bir uçurumun eşiğine son adımını atmış gibiydi.
O uçurum beni her geçen saniye kendine çekiyor, düşüncelerim birer birer o uçurumdan atlayıp canlarına kıyıyorlardı.
Gözlerimi kıstım.
Bakışlarımda şaşkınlık yoktu.
Onun bakışlarında ise ilk defa öfke yoktu.
Gözlerini gözlerimden ayırmıyordu. Sert yüz hatları hareketsizdi ama gözleri o kadar yoğun bakıyordu ki istemsizce yumruğumu sıkmıştım.
Bir adım geri sendeledim. Kolları belimden ayrıldığında bakışlarında herhangi bir değişiklik olmamıştı. Dudaklarıma yerleşen alaycı gülümseme gözlerimi kısmama neden olurken ona bakmaya devam ettim.
"Dalga mı geçiyorsun?" diye sordum, sesim alaycı, ruhum ise öfkeliydi.
Cevap vermedi.
Bana öyle olmadığını haykırırcasına gözlerime baktı sadece.
Alaycı gülümsemem kahkahalara dönüşürken, gözlerimin yandığını, boğazıma yerleşen yumrunun nefes almamı engellediğini farkettim. Buna inat kahkahalarım dur durak bilmezken, zihnimin tamamiyle bulandığının farkındaydım.
Bana kafayı yedirtecekti.
Artık dursundu.
"Sena," diye mırıldandığında ben artık ona bakmıyordum. Başımı kaldırmış, gözlerimi tavana dikmiştim ve dudaklarımdan peyda olan kahkahaların odada yankılanmasına izin veriyordum.
"Sen yalancısın," diye bağırdım. Bu kelimeler zihnimin duvarlarına acımasızca çarparken, sesimde saf nefret vardı. "Sen yalancının tekisin Karaaslan!"
Ona öfkeliydim.
Kendime öfkeliydim.
Kalbime öfkeliydim.
Hayatıma öfkeliydim.
Başımda keskin bir ağrı vardı. Hiçbir şey düşünmüyordum, zihnim tıka basa öfkeyle doluydu. O az önce beni sevdiğini mi söylemişti? Peki ya bu iki kelimeyi Dicle'ye de söylemiş miydi?
Hayat benimle oynuyordu, ben insanlara oynuyordum, o ise benim akıl sağlığımla oynuyordu.Boğazımda keskin bir acı vardı. Gözlerim yanıyordu, kalbim paramparcaydı, zihnim ise sayısız kere kaltledilmişti. Gözlerimi kapattım. "Delirttiniz beni."
Ellerimin titrediğini hissederken fütursuzca bağırıyordum ama kendi kelimelerim bile o kadar fluydu ki kontrolümü yavaş yavaş kaybettiğimi anlamıştım. Kelimeler vardı ama anlamları yoktu.
"Sena, iyi değilsin."
Onun sesini duydum, sesi endişeli çıkıyordu. Gözlerimi sıkıca kapatmıştım ve ellerimi saçlarıma geçirmiştim. Saç diplerim acıyordu ama bunu zerre umursamıyordum. Sadece karanlık vardı, soyut bir karanlık.
Gözlerimden yaşlar boşalmaya başladığında kahkahalarım hıçkırıklara dönüşmüştü. Nefes alıyordum ama nefeslerim ciğerime ulaşmak yerine nefes borumda asılı kalıyor ve oraya bir bıçak misali batıyordu. Oda hiç olmadığı kadar sıcaktı, ya da bana öyle geliyordu bilmiyordum ama boynumdan akan sıcaklığı hissedebiliyordum.
Sarsıla sarsıla ağlarken, aldığım nefesler canımı yakıyordu. Durmadan birşeyler söylüyordum ama ne söylediğimin bile farkında değildim. Kelimeler sisliydi, sadece arada bir birşeyleri algılıyor ve bağirmaya devam ediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NİGÂH
Romanceİhanetin gölgesinde kalan kadınların intikamı ağır olur. Mecburiyet, kollarını hayatına doladığı zaman susacağını sanır, seni hislerle yanıltır. Ama bazen onlar bile yanılır. Çünkü sen bir kadınsın. Sen susmak değil, haykırmak zorundasın. ... #Tut...