Ruhumun en derininde hissettiğim bu duygu zelzelesi birkac dakika koltukta öylece kalmama yetmişti. Garipti, çok garip. Ruhumun en derinlerindeki o karanlıkta bir ışık parıldamıştı sanki az önce. Karanlık bir bodrum katında meraklı bir çocuğun yavaşca o gıcırdayan merdivenleri inip tozlu duvarlar arasında ışığı bulmak için verdiği savaş gibiydi. Hem merak uyandırıcı hem de korku dolu. Daha önce hiç inmemişti oraya. Orda öyle bir oda olduğunu bile bilmiyordu en başından beri belki de. Korkak yavaş adımları kalbinin ritmini arttırıyor ama merakına her basamağı indiğinde yenik düşüyordu çocuk. Beni böyle hissettiren şeyde neydi? Neydi bu duygunun tam anlamı?
"Doğru söylüyorsun. Bunu okumam için sana ihtiyacım yok. Bakalım küçük hanım veda mektubunda neler yazmış" yattığım yerden doğrulup bütün o düşüncelerden aklımı çıkmaza sokan o duygular ve sorulardan uzaklaştım. "Seninle ilgili bir şey yazmıyor merak etme o mektubu ben lukasa yazmıştım" kaşları anında çatılmış avuçlarımın içinde buruşmuş olan ince kağıt parçası bir de marconun avuçlarının içinin tadına bakıyordu. Canı olsa çoktan çıkmıştı zavallı kağıt parçasının. Gözlerimi devirip ayağa kalktım. "Ben acıktım bir şeyler mi yesek?" "Dolap orda istediğini yiyebilirsin" "lukas nerde?" Dolaba doğru yönelip kapağını açtım. "Cehennemin dibinde" kendi kendine mırıldansa da onu duyabiliyordum. "Sana bir şeyler hazırlamamı ister misin?" Ona doğru dönüp yüzüme yakışmayan bir gulumsemeyle gozlerinin içine baktım. "Gerek yok. Dışarda yerim ben birazdan çıkacağım" "ama-" "dışarıya çıkma evde güzelce otur tamam mı?" "Emredersiniz" gıcıktı gercekten çok gıcık. Derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım. "Her sey guzel olacak.. her sey guzel olacak" "çıkıyorum ben. Kendi kendine konuşmayı bırakıp yemek ye. Açlıktan ölecekmis gibi gözüküyorsun" "sagol cok düşüncelisin." Yüzümü buruşturup dolabın kapağını çarpıp koltuğa geri döndüm. "Televizyonu açar mısın gitmeden. Evde tek başıma sıkılıyorum" "kumanda orda düğmeye bas açılır" kumandayı ona fırlatmamak için zor tutuyordum kendimi. O ise ayakkabılarının bağcıklarıyla uğraşıyordu sabahtır. " ne zaman gelirsin yine ertesi sabah mı?" "Keyfim ne zaman evime geri dönmek isterse o zaman" "bir şey sorucam neden acaba sen dışarı çıkabiliyorsun da beni zorla kolumdan tutup eve geri getiriyorsun? Benim kendi özgür Hür iradelerim yok mu? Ben de dışarıya çıkmak istiyorum belki" "Dışarısı henüz senin için güvenli değil. Ben ne zaman çıkabilirsin dersem o zaman çıkacaksın" "bak sen. Acaba sizin kim olduğunuzu sorabilir miyim?!" Cevap vermeden son kez yüzüme bakıp kapıyı kapatmış ve gitmisti. Peşinden yastığı kapıya doğru fırlatıp küçük bir sinir krizi gecirmistim. Babam gibi davranması sinirimi bozuyordu. Ama içten içe korkuyordum. Bilmediğim bir yerde dışarıda olmak belki de dediği kadar güvenli değildi ama bu korkuyla yaşarsam hiçbir zaman özgür kalamayacaktım. O yüzden Marconun ne dediğine kulak asmayacak bu gece dışarı çıkacaktım.
Hızla Marconun odasına çıkıp posetlerin içindeki ayakkabı kutusunu açtım. Harika beyaz bir spor ayakkabiydi. Yanında küçük harflerle Perla yazdığını okuyabiliyordum. Çok güzeldi. Hemen bir çift çorap çıkarıp ilk önce onu giymis daha sonra ayakkabılarımı da giyip aynanın karşısında ayaklarıma bakmaktan kendimi alamamıştım. Her şeyim hazırken neden dışarı çıkamıyordum ki ?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ispanya
Teen FictionÖzgürlüğe kavuşmak için 23 yıldır tutsak tutulduğu hayattan kaçarken doluya tutulan bir kızın hikayesi. Özgür olmak, normal bir hayat yaşamak için her şeyden, herkesten kaçarken peşini bırakmayan olaylar onun özgür kalmasına engel olup olamayacağın...