S3 [bölüm 33]: "Anladığımı Sanmıştım Seni Bütün Yönlerinle"

64 11 0
                                    

S3 [bölüm 33]:
"Anladığımı Sanmıştım Seni Bütün Yönlerinle"








Sen, pardon 'siz' demeliydim. Siz kaç yüzlüydünüz? Ben yanlışlıkla hanginizi sevdim?

Özdemir Asaf

~

Gözlerimi hastane odasında açtığımda yanımda Lisa vardı. İlk işim yüzümdeki oksijen maskesini çıkarıp "Seni öldüreceğim," demek oldu. "Beni uyarmalıydın!" Uyandığımı böylece fark eden Lisa rahat bir nefes aldı. Anlaşılan geçtiğimiz on iki saatlik süreçte uyumuştum. Vücudumdaki bütün kemikler sızlıyordu. "Seni uyarabilecek olsam uyarmaz mıydım?" Diğerlerine haber vermek için odadan çıkarken onu durdurdum ve beni kimin kurtardığını sordum. Dudaklarından çıkacak Jungkook ismini bekleyerek ona baktım. Ama Lisa konuşmaya başladığında umutlarım birer birer söndü.

"Şerif yardımcısı Park'ı tanıyor musun? Onun aslında bir Cehennem Köpeği olduğunu öğrendik. Kendini bir anda yanan otobüsün yanında bulmuş. Seni o kurtardı. Alevlerin arasından çıkardı." Kaşlarımı çatarak yerimde doğruldum ve üzerimdeki hastane kıyafetine aldırmadan ayağa kalktım. Bir tek cehennem köpeğimiz eksikti. Vücudumu esnettikten sonra Lisa'nın dönmesini bekledim. Çok duman yutmuş olmalıydım. Ciğerlerim her nefesle ağrıyordu. Üstümü değiştirmek için banyoya girdim ve çıktığımda Jungkook yatağın yanında dikiliyordu.

Ona bakmadan telefonumu ve okul çantamdan geriye kalanları topladım. "Ah dostum..." diye mırıldandım zavallı çantama bakarak. Geriye yalnızca sapı ve tabanı kalmıştı. İçindeki matematik ödevimin yarısı yanmıştı. Odadaki sessizlikten rahatsız olunca dayanamayıp "Ne istiyorsun Jungkook?" diye sordum. Yine de yüzüne bakmamak konusunda ısrarcıydım. Maria'nın gelip çıkış işlemleri için bana yardım etmesi gerekiyordu. Nerede kaldığını merak ederek çantamdaki kitapları kucakladım. çantamdan geri kalanı çöpe atmak için Jungkook'un yanından geçtim. Jungkook hâlâ bir şey söylemiyordu. Sikerim böyle işi, diye geçirdim içimden. Odadan çıktığımda beni yakaladı.

"İyi misin? On iki saattir uyuyormuşsun."

Güldüm. "Evet, iyiyim. Buraya sevgilinin neredeyse öldürmek üzere olduğu bir insanı ziyarete gelmen ne hoş." Başımdan defolup gitmesini istiyordum. Duvarları yumruklamaya bir adım uzaktım. Koridorun ucunda Hoseok'u, Yuqi'yi ve Chaeyoung'u görünce rahat bir nefes verdim. Babam doktorla konuşuyordu. "Selam baba." dedim. Jungkook hâlâ beni takip ediyordu. Kitaplar elimden kaydı. Düşmelerini engelleyen Jungkook'un olağanüstü refleksleriydi. Onları benden almaya çalıştığında sertçe geri çektim. Babam bendeki gerginliğe bir anlam veremeyerek "Beni çok endişelendirdin Taehyung!" dedi. Beni kucaklamasına izin verdim ama bu büyük bir hataydı. Kitaplar bu kez yere çarptı. İç çekerek eğildim ve onları toparlamaya başladım.

"Jennifer'in yaptıklarından beni sorumlu tutamazsın." dedi Jungkook. Eğilmiş bana yardım ediyordu. Elindeki kitabı çekip aldıktan sonra ona ters bir bakış attım. "Vay be," dedim. "Onun burnumuzun dibinde elini kolunu sallayarak dolanmasının sebebi sensin ama seni suçlayamıyoruz. Çok ilginç." Beni arabada bekleyeceğini söyleyerek giden babamın ardından Hoseok'un yanına ilerledim. Chaeyoung beni görünce rahat bir nefes verdi ve bir kolunu omzuma dolayarak sarıldı. "Başına iş açmadan duramıyorsun değil mi?" Gülerek koltuklarımı kabarttım. "Eh, Kim olmanın yüzde altmışı belaya batmaktır." dedim. Güldük. Yuqi uzanıp kolumu sıvazladı ve samimi bir ifadeyle "İyi olmana sevindim Taehyung." dedi. Ben de onun elini tutarak teşekkür ettim.

Hoseok ters bir bakışla Jungkook'u süzüyordu. Chaeyoung daha ılımlı bir ses tonuyla "Şey, Jungkook," dedi. "Jennifer'ın nerde olduğunu biliyor musun? Artık buna bir dur dememiz gerekiyor." Nihayet birinin bunu açıkça dile getirmesi beni fena hâlde rahatlattı. Şimdi cevap vermeden kaçamazdı. Sevdiğiyle ilgili palavralar atamazdı. Köşeye sıkışmıştı. En azından ben öyle düşünüyordum. Babamı bekletmemek için yanlarından ayrılacaktım ama Jungkook'un vereceği cevabı da merak ediyordum.

𝐓𝐡𝐞𝐲 𝐂𝐚𝐧'𝐭 𝐓𝐚𝐤𝐞 𝐘𝐨𝐮 𝐅𝐫𝐨𝐦 𝐌𝐞Where stories live. Discover now