S3 [bölüm 43]: "Sen Başımın Hâlâ Su Üstünde Durma Sebebisin"

59 11 0
                                    


S3 [bölüm 43]:
"Sen Başımın Hâlâ Su Üstünde Durma Sebebisin"











You gave me a shoulder when I needed it You showed me love when I wasn't feeling it

You helped me fight when I was giving in And you made me laugh when I was losing it
~


Lisa ve Jackson'ı birlikte gördüğüm ilk gün, dolaplarının önünde çılgınca öpüşüyorlardı. Hoseok'la spor salonundan yeni çıkmıştık. Dolabımdan bir kitap almam gerekiyordu. Birlikte köşeyi dönmüştük ve yüzümdeki gülümseme donmuştu. Jackson, Lisa Manoban'ı okul dolabına yapıştırmıştı ve onu öpüyordu. Lisa'nın beni asla sevmeyeceğine karar verdiğim gün buydu. Olduğum yerde donup kalmıştım. Hoseok bir şeyler söyleyip omzumu sıkıyordu ama onu duymuyordum. Kaçmak istememe rağmen hareket edemiyordum. Ayaklarım yere çivilenmiş gibiydi. Sanki bedenim, kal ve bununla yüzleş, der gibiydi. Ben de yüzleşmiştim. Lisa ve Jackson ayrılıp koridorda gözden kaybolurken sırtımı dikleştirmiş ve bununla yaşamayı öğrenebileceğimi düşünmüştüm. Öyle de olmuştu.

Ama Jungkook'la geldiğim arabalı sinemada, en sevdiğim film olan Star Wars'un başlamasını beklerken karşımda bir anda Paige belirdiğinde kalmak istemedim. Bununla yüzleşemezdim. Jungkook'un olmadığı bir hayatla baş edemezdim. Ayrıca Paige'in bakışları bana feci hâlde tanıdık geliyordu. Daha önce de buna benzer bakışlar görmüştüm. Oyunu daha başlamadan kazandığını gösteren bakışlardı. Yumruklarımı sıkmış hâlde neler olduğunu idrak etmeye çalıştım. Tam bu sırada Paige omzumun üstünden bakarak "Hey," dedi. "Jungkook." Dönüp ona bakmadım ama onun da tıpkı benim gibi kaskatı kesildiğini hissediyordum. Elindeki patlamış mısır kutusunun bir anda etrafa saçılmasıyla bakışlarımı ona çevirdim. Yumruklarını öyle sıkmıştı ki kolları titriyordu.

Yüzündeki ifadeye bakarken neredeyse gülecektim. Jungkook Jeon dehşete düşmüştü. Tanrım... İkimiz de kaskatı kesilmiş hâlde ona baktığımız sırada Paige yerinde sallandı. Gözleri ikimiz arasında gidip geliyordu. "Beni gördüğüne sevinmedin mi?" diye mırıldandı, alıngan ses tonuna gülmemek için kendimi tutmam gerekti. Jungkook'un kız arkadaşı olduğunu söylemesi beni neredeyse gafil avlıyordu. Neredeyse. Görünüşe bakılırsa Jungkook'un bundan haberi yoktu. Silkinerek kendime gelmeye çalıştım. Tam o sırada, Paige'in bakışlarını nereden tanıdığımı anladım.

Theo Raeken.

Gelip bütün haşmetiyle Paige'in yanında durdu. Ölmüş olması gereken bir kızın karşımda kanlı canlı durmasından daha çok şaşırttı bu beni. Küçük dilimi yuttuğuma bile yemin edebilirdim. Paige'in bakışları tıpkı Theo'nunkilere benziyordu. Yutkunamadım. Yani Theo Raeken karşımda duruyordu. Jungkook'la yüz ifadelerimiz birbirine benziyor olmalıydı. Bembeyaz kesilmiştik. Aynı anda "Theo?" ve "Paige?" dedik. Aklımızın karıştığı ses tonlarımızdan belli oluyordu. Paige gülümseyerek Jungkook'a baktı. "Seni özledim." dedi. Kusabilirdim ama Theo da aynı anda "Selam Taehyung." dedi. Ellerini cebine sokmuştu ve kendini bir şey zanneden duruşu hiç değişmemişti.

Jungkook konuşmayı başarabildiği kadarıyla "Sen nasıl-?" diye sordu. Nasıl hayatta olabilirdi? Paige bunu duymazdan geldi. Theo'yu işaret ederek "Arkadaşım Theo," dedi. "Gitmemiz lazım. Film başlayacak. Size de iyi eğlenceler. Ve Jungkook, seni görmek çok güzel." Dönüp gittiler. Kalabalık, filmin başlamasını beklerken arabanın yanında iki salak gibi kalakalmıştık. Jungkook'un kendine gelmesi benden daha uzun sürdü. Etrafa bakarak onun kendine gelmesini bekledim. Mısır patlakları yerde dururken üzerlerine vuran farlar onları hüzünlü gösteriyordu. Aynı farlar Jungkook Jeon'u zayıf bir adam gibi göstermişti. Omuzları çökmüş, gözleri benim görmediğim eski günlere dalıp gitmişti. Film başladığı sırada başını bana çevirip arabayı işaret etti. "Oturmayacak mısın?"

𝐓𝐡𝐞𝐲 𝐂𝐚𝐧'𝐭 𝐓𝐚𝐤𝐞 𝐘𝐨𝐮 𝐅𝐫𝐨𝐦 𝐌𝐞Where stories live. Discover now