S1 [bölüm 9]: "Güzel Kavramı Da Bu Adamdan İbaret"

106 17 1
                                    

S1 [bölüm 9]:
"Güzel Kavramı Da Bu Adamdan İbaret"





"Doktor Deaton'ın bütün bunları bildiğine inanamıyorum." dedim, ağzıma bir parça havuç atıp çiğnerken. Chaeyoung, Hoseok ve Lisa'yla okula yakın bir kafede oturuyorduk. Hoseok sandviçinden bir ısırık aldı. "Asıl ben inanamıyorum. Bilmeseydi ne olacaktı? Önünde dönüşüm geçirdim. Tanrım!" Chaeyoung uzanıp ketçabı alırken göz devirdi.

"Sonuç olarak bize yol gösterecek biri var. Önemli olan da bu." Lisa'ya lattesini uzatan garson gidince öne eğildim. "Ona Lisa'yı sordun mu?" Hepsi birden bana göz devirdi ama durumun ciddiyetini kavrayamadıklarını düşündüm. Kaşlarımı çattım. "Bilmem farkında mısınız ama Lisa'yı geçtiğimiz hafta tam dört kez bir cesedin başında bulduk." Beni ciddiye almadıkları belli oluyordu ama bunun Lisa'nın medyum olmasıyla ilgili olmadığına emindim. Onlar umursamayabilirdi. Ben bunu araştıracaktım.

"Baban ne yapıyor?" diye sordu Lisa. Chaeyoung'a bakıyordu. Ağzını peçeteyle silen kız lokmasını yutmayı başarınca, "Jungkook'un peşindeler." dedi. "En azından birkaç sefer ismini söylediklerini duydum. Jiwon halam kafayı bu konuya fena takmış." Havucu güçlükle yuttuktan sonra gözlerimi masaya indirdim. Jungkook'u düşünmemeye çalışıyordum. Onsuz da idare etmenin bir yolunu bulmuştuk. Eh, kendisi bela mıknatısı olduğu için bizim de başımız beladan kurtulamıyordu. Şimdi o yokken her şey yolundaydı.

Gerçekten, her şey yolunda mıydı?

Lisa, Jackson'dan ayrılmıştı. Bunu neden yaptığını anlamak kolaydı. Sürekli aptal numarası yapmaktan sıkılmış olmalıydı. Son zamanlarda bahsettiği tek şeyse yılsonu balosuydu. Onun gideceği kesindi. Benim de onu kavalyesi olma onuruna erişebilmem için takım elbise almam lazımdı. Hem de acilen.

Ders zilinin çalmasıyla sınıfa ilerlerken telefonum çaldı. Kaşlarımı çattım. "Babam arıyor." Telefonu kulağıma götürüp onlardan uzaklaştım. Okulda olmama rağmen arıyorsa önemli bir şey olmalıydı. "Efendim baba?" diye yanıtladım telefonu. "Taehyung, okulda mısın?" dedi telaşlı bir sesle. Kaşlarımı çattım. "Evet. Sorun ne?" Kalabalık bir yerde olmalıydı. Belki de görev başındaydı. Sert bir sesle, "Okulda kal, gerisi seni ilgilendirmez." dedi. Suratıma kapanan telefonla Jeep'e koştum. O sırada arkamdan gelen Hoseok, "Şerif ne dedi Taehyung?" diye sordu. Telsizi açıp tuşlara basarken "Büyük bir problem var." dedim. "Merkez," dedi telsizden bir ses. "şüpheliyi gördük. On ikinci caddeden liseye ilerliyor."

"Anlaşıldı s-18. Destek birim yolda."

"Anlaşıldı."

Telsizi fırlatıp atarken, "Her neyse buraya geliyor." dedim. Üzerimize doğru gelen şeyin ne olduğunu düşünmeyi bir kenara bıraktım. Lisa'nın rengi atmıştı. "Lisa," dedim onu tutup sarsarken. "Lisa, yanlış olan ne?" Chaeyoung ona sırtından destek olurken okula girdik. Spor salonuna daldığımızda kimsenin olmaması mucizeydi. Bembeyaz suratının önünde defalarca parmak şıklatmama rağmen tepki vermedi. Hoseok etrafa bakındı. "Yüzünü yıkamayı deneyebiliriz." Kızı çekiştirerek lavaboların önüne götürdüm ve yüzüne soğuk suyu çarptım.

"Taehyung!" diye bağırarak kendine geldi. Hepimiz ona bakıyorduk. İki koca küreye dönüşen gözleri bana odaklanmıştı. "Sorun ne Lisa?" diye sordum. Onu zorlayan şey her neyse söylemesinde sakınca yoktu. Titreyen dudakları aralandı. "Biri ölecek." diye fısıldadı. Göz devirdim. "Daha açıklayıcı olabilir misin? Ölecek olan kim?"

Güzel gözleri bana acıyla baktı. "Sensin," dedi. "Ölecek olan sensin."

Eş zamanlı olarak okulda bir kargaşa baş gösterdi. Biri yangın alarmını çalıştırmıştı. Herkes kaçışıyordu. Chaeyoung kapıya doğru ilerlerken, "Buradan çıkmalıyız." dedi. Elini kapı koluna attığı sırada Hoseok, "Dur!" diye bağırdı. Hepimiz donup kaldık. Bir şeyi dinlediğini fark ettim. Gözleri sarıya dönüyordu. "O burada. Peter Jeon. Jungkook'un amcası burada!"

𝐓𝐡𝐞𝐲 𝐂𝐚𝐧'𝐭 𝐓𝐚𝐤𝐞 𝐘𝐨𝐮 𝐅𝐫𝐨𝐦 𝐌𝐞Where stories live. Discover now