S1 [bölüm 5]: "Kimse Umursamayacak Seni Benden Başka"

177 16 1
                                    


S1 [bölüm 5]:
"Kimse Umursamayacak Seni Benden Başka"








Güneş parlıyordu. Bunun Beacon Hills'de çok nadir olduğunu düşününce keyiflenmem gerekirdi. Aksine, en yakın arkadaşım bir milyonuncu kez iç çekince bağırışımı ellerimle boğmam gerekti. Hızla ona döndüm.

"Hoseok! Kahrolası şeyi bir kez daha yaparsan seni kendi ellerimle boğacağım!"

Yüzünü ellerine gömdü. "Taehyung, günlerdir yüzüme bakmıyor!" Bakışlarım bahçenin diğer ucundaki Chaeyoung'a kayınca göz devirdim. Delirip terminatöre dönüşmesinin üzerinden birkaç gün geçmişti. Jackson'ı sarhoş olduğuna inandırmayı başarmıştım. Malesef Chaeyoung fazla zekiydi. Ona bütün hikâyeyi anlatmak zorunda kalmıştım. Günlerdir beni de Hoseok gibi görmezden geliyordu.

"Lisa günlerdir gelmiyor. Sen şikayet etme istersen." Onu arabayla eve bıraktığımdan beri Lisa okula gelmiyordu. Açıklama yapmamı dinleyemeyecek kadar şoktaydı. Elim mâhkum o hâlde bırakmıştım. Diğer yandan babama Hoseok'la dağ aslanından kaçışımızı anlatmak en zoruydu. Liseye kadar kaçmamızdan ve spor salonunda yaşanan arbededen bahsederken ayrıntıları es geçmiştim. Ayrıca Şeytan Amcanın kaçarken yamulttuğu kazan dairesi kapısını da açıklamakta zorlanmıştım. Dağ aslanının ne kadar güçlü olabileceğinden emin değildim ama babam sokağa çıkma yasağını delmiş olmamla daha ilgiliydi. Bu yüzden çok sorgulamadı. Chaeyoung'la Jackson'ı halledip okula döndüğümde bütün geceyi etrafta dolaşıp kan izlerini temizlemekle geçirmiştim. Sabahın ilk ışıkları göründüğünde işim ancak bitmişti.

"Sen nasılsın?" diye sordu Hoseok. Kaburgalarımdan bahsettiğini anlayınca ellerimle yoklayıp umursamaz bir tavırla omuz silktim. "İyiyim. Hastaneye gittim. Annen beni gördüğüne pek memnun olmadı. Beni, biricik oğlunu yoldan çıkarmakla suçladığını gözlerinden anlayabiliyorum." Bu arkadaşımı güldürdü ve zil çaldığında sınıfa ilerlerken iki ergenin konuşacağı türden şeyler konuştuk.

Gün sonunda lakros maçımız vardı. Ben yedeklerde oturarak bütün maçları tamamlayabiliyordum. Ama Hoseok son zamanlarda takımın parlayan yıldızı olduğundan sahaya çıkacaktı. Eh, benim için hava hoştu. Spor salonuna girip Jackson'la karşılaşana kadar her şey iyi gitti. Onu da günlerdir görmüyordum. Yüzündeki ifadeye bakılırsa o gece yaşananları unutmamıştı. Ama ne gördüğünden de emin olamıyordu. Onunla fazla gözgöze gelmemeye çalıştım.

"Hey Danny!" dedim. Danny lakros sopasının bağcıklarıyla uğraşırken bana başıyla selam verdi. "Selam Taehyung." Yanına oturup ayakkabı bağcıklarımı çözerken sırıtarak, "Şanslı çocuk kim?" diye sordum. Spor çantasından görünen parfümü işaret ettim. Sırıttı. "İnanamazsın dostum. Feci biri." Kıs kıs gülerken bir anda Koç'un sesiyle kendime geldim.

"Kim! Keşke bu enerjini sahada da görebilsek ama dur! Sen yedeklerdesin!" Takımın geri kalanıyla birlikte kahkaha atmaya başladıklarında göz devirdim. Kalkıp dolabımı açtığım sırada Hoseok, "Onlara aldırma," dedi. "Biraz pratikle sen de çok iyi olacaksın." Bu söylediğine gerçekten inanırmış gibi bir hâli vardı. Gömleğimi çıkarıp dolaba tıkarken, "Maçtan sonra gidip Lisa'yı göreceğim." dedim. Üstüne formasını geçirdikten sonra endişeli bir bakış attı. Göz devirdim. "Dostum, inan bana, Lisa konuşabilecek durumda olsaydı bunu fark ederdik."

Hazırlanmayı bitirip sahaya çıktığımızda Chaeyoung da seyirciler arasındaydı ve bu, Hoseok'un tam gücüyle oynaması için yeterli bir sebepti. Sonra gözlerim yanında oturan babasına kaydı. Hoseok'u dürttüm. "O Bay Son mı?" Kaskının altından bir bakış atınca, "Evet," dedi. "Ondan mümkün olduğunca uzak duruyorum. Adam benden nefret ediyor." Gidip banklara oturup karşı takımın ısınmasını izlemeye başladık. "Dostum ne var biliyor musun, bence o adam kızına yaklaşan her erkeğe böyle davranıyordur."

𝐓𝐡𝐞𝐲 𝐂𝐚𝐧'𝐭 𝐓𝐚𝐤𝐞 𝐘𝐨𝐮 𝐅𝐫𝐨𝐦 𝐌𝐞Where stories live. Discover now