S1 [bölüm 3]: "Yanmışız Küllerimiz Uçuşur Rüzgârda"

244 19 1
                                    

S1 [bölüm 3]:
"Yanmışız Küllerimiz Uçuşur Rüzgârda"




Okul koridorunda lakros takımının kaptanı olan Jackson'dan dayak yemekten daha kötü bir şey varsa o da sevdiğiniz kızın önünde lakros takımının kaptanı olan Jackson'dan dayak yemektir.

Lisa dolabına yaslanmış sevgilisini, yani bizi dövmekle meşgul olan Jackson'ı beklerken utancımdan ölmek istiyordum. Çocukluğumdan beri peşinde koştuğum ama ezikler takımında bir numaralı oyuncu olduğum için dikkatini çekemediğim Lisa, kesinlikle Beacon Hills'in en güzel kızıydı. Aksini iddia eden bir tek Hoseok olabilirdi. Onun tercihi de zaten belliydi.

"Bir daha bana çarparsan seni öldürürüm, Taehyung." dedi. Benimle birlikte dayak yiyen fedakâr arkadaşım Hoseok patlayan dudağını tutmakla meşgulken göğsümü sıvazladım. İki gündür kaburgalarımın başına gelmeyen kalmamıştı. Arkasını dönüp giden Jackson'a bakan Hoseok ayağa kalkıp bana elini uzattı. "Nefes aldığımız için de dövebilir." diye mırıldandı. Benim gözüm hicbir şey olmamış gibi dönüp giden Lisa'daydı. Kendimi çabucak toparladım.

"Az kalsın gözlerini görecekti," diye çıkıştım. "Ve tırnaklarını. Ve dişlerini. Ve dostum o ne çirkin bir burundu öyle."

Dayak yerken Hoseok'un dönüşmeye başladığını fark etmiştim ve dikkati üzerime çekmek adına Jackson'ı yumruklamıştım. Keşke Jungkook'a yaptığım gibi yere serebilseydim ama o bir anlık şanstı. Yumruktan sonra daha da öfkelenen Jackson Hoseok'u bırakıp beni haşlamıştı. Eh, nihayet kurtulmuştuk.

Erkekler tuvaletinde yüzümüzü yıkarken, "Lisa ve Chaeyoung bu gece birlikte çıkıyor." diye mırıldandı. Anlaşılan konuşmalarını duyuyordu. Sırıttım. "Harika. Demek onu ektin." Gözlerini kaçırdığını fark edince yüksek bir sesle, "Oh, elbette onu ekmedin!" Ellerimi sallayınca yanımdan geçmekte olan Danny ıslandı. Eliyle yüzünü silerken, "Sağ ol Taehyung." diye mırıldandı. Elimle selam verdim.

Hoseok'la öğle yemeği için kantine ilerlerken kaburgalarım inceden sızlıyordu. Chaeyoung da yemekte bize katıldı ama aklım bambaşka yerlerde olduğu için sohbete katılmadım. Hoseok da dolunayla mücadele içinde olduğundan susup durdu. Yemek yerken sessiz kaldık ama Hoseok'un derin nefesler alıp verdiğini işitince bunun çok uzun sürmeyeceğini anladım. Gözleri yine renk değiştiriyordu. Günü nasıl tamamlayacağımıza dair bir fikrim yoktu.

Çıkış ziliyle birlikte dışarı fırladığımızda her şey daha da kötü oldu. Otoparkın diğer ucunda Jungkook duruyordu. Hoseok, onu pek hatırlamıyordu. Bu yüzden fark etmedi. Ama ben görmüştüm. Jungkook da bizi görmüştü. Üstelik tek görenler biz değildik. Okuldan çıkan herkes, kız veya erkek fark etmeksizin, Jungkook Jeon'u süzüyordu. Siyah deri ceketi, siyah tişörtü ve siyah kot pantolonuyla dehşet görünüyordu. Yanından geçmekte olan bir kıza gülümserken köpek dişleri parladı.

"Taehyung, kime bakıyorsun?" Hoseok'a Jungkook'u işaret ettim. Jungkook bize bakarak başıyla işaret etti ve arkasını dönüp ilerlemeye başladı. Hoseok yüzünü buruşturarak, "Ah, dostum!" diye söylendi. "Neden burada ki?" Onu dinlemeyi keserek çekiştirdim. Telaşla okulun etrafından dolanıp arka sokağa geçtik. Jungkook omzunu duvara yaslamış bekliyordu.

"Selam Taehyung." dedi. Alay kokan sesini görmezden geldim. Tek kelime etmedim çünkü bu ikisinin arasındaydı. Kurtadam meselesiydi. Ve ben kurtadam filan değildim. Taehyung Kim olmaktan başka olayım yoktu. ikisinin konuşmasını beklerken arabamı almaya karar verdim. Böylece babamın telsizini dinleyebilirdim. Yanlarından ayrıldım ve Jeep'i almak için okula döndüm. Bahçede benim arabamdan başka hiçbir şey kalmamıştı. Arabaya binip motoru çalıştırdım. Hoseok'un yanına döndüğümde Jungkook ortalıkta yoktu. Binmesini bekledikten sonra, "Ee," dedim. "Ne konuştunuz?"

𝐓𝐡𝐞𝐲 𝐂𝐚𝐧'𝐭 𝐓𝐚𝐤𝐞 𝐘𝐨𝐮 𝐅𝐫𝐨𝐦 𝐌𝐞Where stories live. Discover now