S1 [bölüm 6]: "Seninle İlgili Her Şey Sınırsız Güzellikle Kutsanmış"

126 15 1
                                    

S1 [bölüm 6]:
"Seninle İlgili Her Şey Sınırsız Güzellikle Kutsanmış"







Lisa'nın yaptığı manyetik aletin ne işe yaradığını sorgulayacak vaktim olmadı. Apar topar şerif departmanına vardığımızda lobideki görevli dışında kimse yoktu. Görevlinin odasına girmesini bekleyerek içeri süründüğümüzde "Akıllı olduğunu biliyordum." diye fısıldadım Lisa'ya. "Hep biliyordum!" Bana susmamı işaret ederek içeri girdi ve sessizce masaya süzüldü.

"İçeri girdiğimizi gösteren kayıtları silip kameraları kapatacağım. Sen de gidip Jungkook'u çıkar. Şu teli diğer telle temas ettirince bir şeyler olması gerekiyor." O da pek emin görünmüyordu ama parmakları çoktan klavye üzerinde hareket etmeye başlamıştı. Jackson'ın yanında dünyanın en aptal kızı gibi davranan Lisa aslında süper zekiydi. Daha fazla oyalanmadan elimdeki zamazingoyla hücrenin bulunduğu yere ilerledim. Olabildiğince sessiz hareket ediyordum. Eğer dışardaki görevli bir şeylerden şüphelenirse hapı yutardık.

Hücreye geldiğimde Jungkook uzanıyordu. Uyuyup uyumadığını anlayamayarak, "Jungkook?" diye fısıldadım. Yüzünde mimik oynamadı. Yüzüne bakarken çok aşina olduğum birine bakıyormuş hissine kapıldım. Jungkook Jeon'un yüzü sıradan bir görünüşe sahip değildi. Üstelik kendisi de sıradan olmaya yaklaşamıyordu bile. Adam kurtadamdı, tamam mı? Böyle birine sıradan diyecek kadar aklımı kaçırmamıştım. Tekrar, "Jungkook!" diye fısıldayınca gözlerini açmadan, "Burada ne işin var Taehyung?" diye mırıldandı.

Zamazingoyu nasıl kullanacağımı anlamaya çalışırken ona baktım. "Kaldır o koca kıçını, burdan gidiyoruz." Telleri birbirine dokundurdum ama hiçbir şey olmadı. Elim ayağıma dolaştı. Bu alet çalışmazsa Jungkook'u nasıl çıkaracaktık? Plan suya düşecekti. Telaşla tekrar denedim. Jungkook ayağa kalkmış bana bakıyordu. "Neden?" diye sordu. Konuşmak için dikkatimi veremiyordum. "Ne neden?" diye sordum. Hâlâ tellerle uğraşıyordum. Nihayet ellerimde bir kıvılcım oluştuğunda irkildim ama aynı sırada kart okuma cihazı da cızırdadı. Kapıyı açtım.

Zafer çığlığı atmak üzereydim ama Jungkook, "Bana neden yardım ediyorsun?" diye sorunca durmak zorunda kaldım. Ona baktım. Gece mavisi bir tişört ve deri ceket giyiyordu. Her zamanki gibiydi ama gözleri yorgun bakıyordu. Ne diyeceğimi bilemeden etrafa baktım. "Çünkü sen de bize yardım ettin." dedim. Cevabım onu güldürdü. Gerçek bir gülümseme değildi. "Yalan söylediğini anlayabiliyorum."

Tüylerimin diken diken olmasını görmezden gelerek onu dışarı çektim. "Bunu sonra da konuşabiliriz. Önce buradan çıkalım."

Lisa'yla buluşup kendimizi dışarı atmayı başardığımızda adrenalin doluydum. "Vuhu!" diye bağırdım Jeep'e bindiğimiz sırada. "Başardık! Hadi yine yapalım!" Lisa bana öyle bir bakış attı ki susmak zorunda kaldım. Sonra dönüp arka koltukta oturan Jungkook'a baktı ve "Teşekkür etme fırsatım olmamıştı." dedi. Jungkook önemsiz dercesine başını iki yana salladı. Yol boyu bütün hikâyeyi Lisa'ya anlatmakla uğraştım. Nihayet onu eve bırakmak için durduğumda oturmaya devam etti.

"Jungkook'u ne yapacaksın?" diye sordu. Göz ucuyla kurtadama baktım. Omuz silktim. "O bir kaçak, üstelik bununla iki oldu. Dolayısıyla eve gidemez. Gizlemenin bir yolunu bulurum. Tekrar teşekkürler Lisa." Ona bakıp gülümsedim. On yılı aşkındır bana aşık olmasını beklediğim kızla suçluları kaçırıyorduk. Bu düşünce beni daha da güldürdü ama kendimi tuttum. Nihayet Lisa inip eve girdiğinde Jungkook'a baktım. "Öne gelsene." Bana baktıktan sonra koltukların arasından atlayarak yanıma geldi. Yaptığı rüzgar kokusunu burnuma doldurdu. Ne olduğunu anlayamadığım ama güzel bir kokuydu. Bir anlığına donmuş olmalıyım. "Taehyung." diye seslenince kendime geldim.

𝐓𝐡𝐞𝐲 𝐂𝐚𝐧'𝐭 𝐓𝐚𝐤𝐞 𝐘𝐨𝐮 𝐅𝐫𝐨𝐦 𝐌𝐞Where stories live. Discover now