S3 [bölüm 41]: "Ne Güzel Bir Armağan Varlığın"

64 11 0
                                    


S3 [bölüm 41]:
"Ne Güzel Bir Armağan Varlığın"









sen varsın ve sen varken gözlerim başka bir şey görmüyor.

~

"Peter nerede demiştin?"

"Hiçbir fikrim yok. Çantasını alıp gittiğinden beri onu görmedim."

Güneşin ilk sıcaklığında otururken başımı arkaya attım. Tenim ısınırken kaslarım gevşedi. Göz ucuyla Jungkook'a baktım. "Yine bir işler çevirmediğine eminsin, değil mi?" Üzerindeki siyah tişörtle yine harika görünüyordu. Birlikte lakros sahasında alıştırma yapan Mingyu'yla Ethan'ı izliyorduk. Keyfim yerindeydi. Başını iki yana sallayarak "Hayır," dedi. "Emin değilim. Peter'dan bahsediyoruz. Her an bir kurtadam sürüsüyle Beacon Hills'e dalıp ortalığın içinden geçebilir." Söylediği şey ciddi bir problem olmalıydı ama kendimi gülmekten alamadım. Omuzlarım sarsılırken küçük bir tebessümle bana baktı.

Neredeyse öldüğü gün paçayı kıl payı kurtarmıştık. Deaton geldiğinde Jungkook artık nefes almıyordu. İlacı enjekte ettikten sonra da kıpırdamamıştı ve neredeyse herkesin içinde bağırarak ağlamak üzereydim. Sonra ilaç etki etti ve Jungkook'un rengi yerine gelirken gözleri aralandı. Yeniden nefes alıyordu ve bir anda ben de nefes almaya başlamıştım. O ana kadar nefesimi tuttuğumu fark etmemiştim. Meğer Jungkook'un kalbi attıkça benimki de atmaya devam ediyordu. Düşüncesi rahatsızlık vericiydi çünkü ona bir şey olursa ucu bana da dokunuyordu. Ama olması gereken de buydu. Zaten ona bir şey olursa yaşayamazdım. Bir anlamı yoktu.

Düşüncelere daldığımı fark edince "Hey," dedi. "Senin de alıştırma yapman gerekmiyor mu?" Yüzünde meydan okuyan bir ifade vardı. Kurtadam reflekslerine fazla güvendiğini düşünebilirsiniz ama hayır, Jungkook Jeon sahip olduğu güçleri oyunun dışında bırakma konusunda oldukça başarılıydı. Ayağa kalktım ve yanımda duran sopayı elime aldım. "Sana lakros nasıl oynanırmış göstereceğim. Kalk." Ona da bir sopa verdikten sonra sahaya ilerledim. Arkamı döndüğümde Jungkook yarı çıplak bir şekilde sahanın diğer ucunda bekliyordu. Lanet olsun. Tişörtünü geri giymesini söylemem çok mu tuhaf kaçardı? Dikkatimi dağıtıyordu.

"Hadi Taehyung," diye seslendi sopayı elinde çevirirken. Basketbolda iyi olduğunu biliyordum. Ama lakros konusunda da çok rahat görünüyordu. "En iyi atışını görelim." İçimden birkaç küfür sıraladım. Belki de çok iddialı konuşmuştum. Yanlış anlamayın, iddialıydım da. Bay Son'la antrenman yaparken lakrosta da kendimi geliştirmiştim. Ama karşımdaki bir Jeon'du. Doğuştan her şeyde yetenekliydiler. Kız kardeşlerinin ve babasının geçmişlerini araştırmıştım. Lisede hepsi takım kaptanıydı. Hepsi. Şakasız.

Sopamı kavrayıp yerdeki topu kaptım ve koşmaya başladım. Jungkook o kadar iriydi ki arkasındaki kaleyi göremiyordum. Yine de yavaşlamadım ve hareketlerini tarttım. Biraz zeka kullanmak sizi her konuda bir adım öne taşıyabilirdi. Jungkook'un salak olmadığını da hesaba katmak gerekiyordu elbette. Yüzündeki gülümsemeyle atışımı beklerken üzerime koşmaya başladı. Eski Taehyung olsa üstüne gelen devasa bir adam karşısında sopayı bırakıp ters yöne koşardı. Ama eski Taehyung gitmişti. Bu yüzden aynı gülümsemeyle ben de koşmaya devam ettim ve bana omzunu geçirmesine fırsat vermeden manevra yaptım. Yanından geçip topu ağlara gönderdim. Omzumun üstünden sırıtarak ona baktım.

Sopaya yaslanırken güldü. "İyi görünüyor. Gerçi Yoongi karşısında şansın olur mu bilemem." Sopamı ona doğrultarak "Aynen öyle," dedim. "Onunla antrenman yapmamamın tek sebebi bu. Hoseok onu dönüştürdükten sonra çocuk bir lakros dehası olup çıktı." Jungkook'la birkaç atış daha yaptık. Son atışımı yapıyordum. Koştum ve bana omuz atacağını düşünerek eğildim. Ama beni şaşırttı. Bana çelme taktı ve yere yuvarlandım. Yattığım yerde ona bakarken kaşlarını kaldırdı. "Ne var? Seni yendim."

𝐓𝐡𝐞𝐲 𝐂𝐚𝐧'𝐭 𝐓𝐚𝐤𝐞 𝐘𝐨𝐮 𝐅𝐫𝐨𝐦 𝐌𝐞Where stories live. Discover now