S4 [bölüm 52]: "I Keep A Record Of The Wreckage In My Life"

52 8 0
                                    


S4 [bölüm 52]:
"I Keep A Record Of The Wreckage In My Life"







i'm no sweet dream but

i'm a hell of a night

~

"Taehyung, sakinleş. Her şey yolunda. Taehyung!"

Bağırışımı durdurmam için beş dakika gerekti. Babam kollarını gövdeme dolamıştı, beni öyle sıkı tutuyordu ki canım yanmıştı. Bedenim deli gibi titriyordu. Ter içinde kalmıştım ve bağırmaktan boğazlarım acıyordu. Gözlerim karanlığa alışınca odamda olduğumu ve rüya gördüğümü anladım. Nefeslerim düzene girerken gözyaşlarına boğulmuştum. Babam saçlarımı okşayıp her şeyin yolunda olduğuyla ilgili mırıldanıp duruyordu. Zangır zangır titreyen ellerimi babamın kollarına doladığım sırada hıçkırıklarım odada yankılandı. Rüyadan ziyade bir kabustu gördüğüm ve bununla nasıl mücadele edeceğimi bilmiyordum. Savaşacak gücüm kalmamış gibiydi.

Babam sakinleşmemi bekleyip kollarını çekti ve yüzümü görmek için beni çevirdi. "Oğlum," dedi, omuzlarımı sıkarken. Yüzündeki endişeyi karanlıkta bile görebiliyordum. "Sen iyi değilsin, Taehyung. Bu hâllerin beni korkutuyor." Ona bakarken korkmakta ne kadar haklı olduğunu söylemedim. Bu hafta dördüncü kez oluyordu. Kâbus görüp bağırıyordum. Babam odama dalıyordu, beni sarsarak uyandırıyordu. Saatlerce kendime gelemiyordum. Bedenim kontrolsüzce titriyordu ve sakinleşmem mümkün olmuyordu. Günden güne kötüleşiyor gibiydim. Kendimi boğuluyormuşum gibi hissediyordum ve bunun bir çözümü varsa bile bulamıyordum.

Babamı yeniden yatmaya göndermem zor oldu. Çünkü iyi olduğumu iddia ederken bile tir tir titriyordum. Nihayet odamda yalnız kaldığımda telefonuma uzandım. Jungkook'u gecenin köründe aramamam gerekirdi ama sesini duymazsam ölecektim. Yatağa uzanıp tavana bakarken telefonun çalmasını dinledim. Üçüncü çalışta telefon açıldı. "Taehyung?" dedi, endişelenip endişelenmeyeceğine karar vermeye çalışır gibiydi. Ama sesi uykulu çıkmıyordu. Titrek bir nefes alıp "Jungkook," dedim. "Seni özledim." Nefes alışverişini dinlerken gözlerimi kapattım. Yanımda olduğunu hissetmeye çalıştım. Birini sevmenin bu kadar acı vermesinden nefret ediyordum. Jungkook Jeon'u sevmek acıyı sevmeye benziyordu.

Durgun sesi kulaklarıma dolarken "Seni özlemediğim bir ânım geçmiyor." diye cevap verdi. Sesi ve kelimeleri bedenimi titretti. Kumaş hışırtıları kulaklarıma doluyor, gözlerimi açmadığım müddetçe Jungkook yanımdaymış gibi hissettireceğini vaad ediyordu. Ben de gözlerimi kapalı tuttum. "Uyku tutmadı mı?" Soruma cevap vermeden önce biraz bekledi. Sonra da "Hmm," diye mırıldandı. "Son zamanlarda pek iyi uyuduğum söylenemez." Ağladığımı duymasın diye elimi dudaklarıma bastırdım. Göğsüm hıçkırıklarla sarsılıyordu ama ses çıkarmamaya çabaladım. Sonunda titrek sesimle "Neden bana doğruyu söylemiyorsun?" diye fısıldadım. "Neden beni bu korkuyla yalnız mücadele etmem için zorluyorsun?"

"Sana doğruyu söylemiyor muyum?" diye mırıldandı. Sanki neyden bahsettiğimi bilmiyordu. Belki gerçekten bilmiyordu. Acıyla güldüm. Bedenim yeni bir gözyaşı dalgasının geldiğini belli edercesine sarsılırken güldüm. "Lütfen," dedim yalvarırcasına. "Güçlerini neden kaybettiğini söyle bana Jungkook. Ölüyorum, korkumdan ölüyorum. Senin öldüğüne dair kâbuslar görüyorum ve bunlar o kadar gerçekçi ki aklımı kaybecekmişim gibi hissederek uyanıyorum. Artık bana dürüst ol, Jungkook. Sana neler oluyor?" Gözyaşlarımı silerek sessizliğin içinde bir cevap bekledim. Cevap gittikçe gecikti, gözlerimi açtım. Jungkook'un yanımda olmadığı gerçeğiyle yüzleşerek kendime işkence ettim.

Sonra Jungkook Jeon konuştu ve canım aklımın sınırlarını aşarcasına acıdı. "Bilmiyorum, Taehyung," dedi. Sesi titriyordu. Tanrım... O ağlıyordu. Sesini böyle güçsüz ve kısık duymak beni korkuttu ve kilitlendim. "Dönüşemiyorum. Yaralarımı gizlemekte zorlanıyorum, Taehyung. İyileşemiyorum... Korkuyorum." Kendimi yataktan güçlükle kaldırıp üzerimi giyerken nefeslerini dinliyordum. "Korkma, Jungkook," diye fısıldadım. "Korkmamalısın. Şimdi korkamayız."

𝐓𝐡𝐞𝐲 𝐂𝐚𝐧'𝐭 𝐓𝐚𝐤𝐞 𝐘𝐨𝐮 𝐅𝐫𝐨𝐦 𝐌𝐞Where stories live. Discover now